İnsan olmanın ne demek olduğu sorusunu çoğu kişi insanların üstlendiği toplumsal rollere işaret ederek yanıtlar.
İnsan oluşun bu türden tanımı insan kimliğini, roller ve
simgelerle özdeşleşmeyle bir tutar. Ancak toplumsal çö
küntü dönemlerinde, ekonomik ve politik kaosun hâkim
olduğu zamanlarda bu özdeşleşmelere yaslanmak müm
kün olmaz, çünkü roller giderek anlamlarını yitirir, top
lumda güvensizlik ve huzursuzluk hâkim olur: İnsanlar
karmaşaya düşer, nereye bastıklarını bilemez ve kendileri
ni tehdit altında hissederler. Bu durumda bazıları, yitir
dikleri özdeşleşmeyi kendilerine tekrar kazandıracağına
inandıkları eski ortamı şiddet yoluyla geri getirmeye çalı
şırlar. Tarihçiler, insan kimliğinin gerçekten toplumsal rol
lere dayanıp dayanmadığı sorusunu sormaksızın dağılma
dönemlerinden ve yeni kimlik oluşumlarından söz eder
ler. Ancak böyle bir tanımlama, insan oluşumuzun özünü
dışlar ve insani anlayışın iktidar ve itaatin devamını sağla
yan kısmıyla sınırlı kalır.