Gönderi

Öldük Biliyor Musun?
Şehir sokaklarında oyun oynayan çocukların son nesliyim. Küçük arazide futbol sahamız, uçurtmaların arada takıldığı elektrik direklerimiz vardı. Hatta doksan dokuz senesinde Marmara depreminde de o araziye doluşmuştuk mahallece. Okul dönüşleri hangi noktada bize köpekler saldıracak tespitleri yapardık. Bazen eve 20 dakika mesafeli yerlere gitmek gibi çılgınlıklar yapardık mahalledeki çocuklarla; büyüklerin her biri, kendinden küçüklerin ellerini tutarak güvenlik önlemleri alırdı. Bakkal İlhan Abi’ye çaktırmadan cips paketlerini yoklayıp, bedava cips kuponunu araştırırdık. Ama anlamasın diye günde bir defa bedava hak kazanırdım ben hep. Bazen yere düşer yara bere içinde kalırdım, annem kızar belki bir de yanağımdan acırım diye korkardım da aynı bakkala giderdim. İlhan Abi’nin babası kolonya ile ilkyardımı yapardı, “düştün mü?” diye sorardı her defasında teselli tebessümüyle. Bir de yara bandı yapıştırır “Hah! Şimdi bir şey kalmadı” derdi. Bakkalla aram iyiydi, beş yaşından beri üç ayrı kişiye devredildi. Veresiye benim adıma yazılırdı, evdekiler de çok eğlenirdi bununla. Neyse ki hesabı kapatıp beni zor durumda bırakmadılar hiç. Küçük bir parkımız vardı, oyuncakların üzerinde körebe oynardık, ayakların kuma değmesi yasaktı. Bütün akrobatik hareketlerimizi orada öğrenirdik. Yetişkinler izlerken düşeceğimizden korkup kızarlardı, umursamazdık. Düştüm de bir kere. Nefesim kesildi ama sonra geçti, ben de oynamaya devam ettim. Sokağa mahalle derdik. Arka sokağa da arka mahalle. Çünkü sınırlarımız üç sokak kadardı. Ötesine gidince annemizin sesini duymazdık. Diğer sokaktan çocuklar gelip de bizim sokakta oynasalar hemen mülkümüze sahip olur “gidin kendi mahallenizde oynayın!” derdik. Hatta bazen aynı memleketten olmayan çocukları da sırf bu yüzden dışlardık, “git yukarı tarafta oyna” derdik. Oyun oynardık ama gerçeklerden ödün vermezdik. Mesela bir oyunumuz vardı, her gün akşam çökerken oynardık. Asfalta tebeşirle bir dünya çizerdik, kaç kişiysek eşit bölerdik. Herkes kendi bölgesine isim verip orada dururdu. Genelde annelerimizin kentlerinin isimlerini verirdik bölgelerimize. Oyunda iki bölge arasında kayıp-kazanç söz konusuydu. Bölgeler arasındaki ilişkiler ve taraflaşmalar da bu kayıpları fazlasıyla etkiliyordu. Kazanan kişi kaybedenden dilediğince toprak-aslında asfalt- alıyordu; bazen insaflı, bazen insafsız, bazen de epeyce insafsız... Mesela insaflıysa, kendi iki ayağının sığacağı kadar bir yer alıp hem kaybedenle ilişkisini iyi tutuyor, hem de kendisini garantiye alıyordu. İnsafsızsa, gözünü kırpmadan kaybedenin toprağının yarısını alıyordu. Kendine güvenen ve kimseyle pek muhatap olmayan çocuklar böyle yapardı, onlarla pazarlık da edilmezdi, acıtasyon da yapılmazdı, blöf de yemezlerdi... Ama epeyce insafsızsa kazanan, sizi oyun dışı bırakmazdı, oyunun içinde perişan ederdi. Bazen tek ayağının üzerinde duracağı kadar toprağa mahkum ederdi kaybedeni. Tüm her yeri alsan daha iyiydi dedirtir içinden kaybedene. Böyle yapma der gibi bakar kaybeden, ama yapar o. Sonra o endişeli bekleyiş öfke ve hırsa dönüşür kaybedende. Bazen de başka bölgeden destek gelir, önce eleştirir kazananı, baktı olmuyor kendi toprağından verirdi kaybedene. Polemikler de olur böyle bir durumda, ama kimse bir şey diyemezdi. Böylece acılar üzerinden prim yapardı bazıları, sahte dostluklar gelişirdi bölgeler arasında. Bu genelde oyunun sonunu getirirdi. Bu oyunu oynarken eğlenirdik en başında, sonra gerginlik oluşurdu, bazen küslük ya da önyargı.. Yine de oynardık akşamları. İçimizde mi vardı bu sahip olma isteği? Dünyayı paylaşamazdık dört arkadaş durduk yere. E hani sabah o çocukları birlikte kovmuştuk mahallemizden ya? Uçurtmalarımızın çıtalatını birlikte çakmış, kuyruklarını yapmak için o kadar zaman poşet kesip bağlamıştık iplere. Şimdi asfaltın bir köşesinde eziyorsun beni. Öğlen ekmek arası domatesimi paylaşmıştım seninle. Sen de geçen gün şu çok sevdiğim oyuncağını bana verdin senin olsun diye. Bisikletimi paylaştım seninle, sana baban bisiklet almadı diye. Annen sütlaç yapınca beni çağırıyor seviyorum diye. Biz çocuktuk hani biz masumduk... Ateş gibi büyürken neleri katık ettiler korumuza? Sayın büyüklerim siz ne yaptınız bize? Sayın biz, biz ne yapıyoruz? Oysa sevgiyle dokunulmamış çocuklar ölüyordu esasında. Şimdi insan eli değince ölüyor çocuklar. Öldük biz. Ben değil, biz. Sen de değil, biz. Biz biz ya hu işte hepimiz, her birimiz! Biliyor musun?
··
22 görüntüleme
Sükûnet okurunun profil resmi
Emeğine, kalemine, yüreğine; sağlık, bereket, ömür dolsun güzel bir yazı olmuş.
Bêrîvan okurunun profil resmi
Teşekkürler hem fikrine hem de güzel dileklerine...
Kadir Sefa okurunun profil resmi
Bir kuşak tamda bunları yaşadı sanırım. Okurken kendimi gördüm birazını büyüklerimizden dinledim birazını yaşadım. Yaşadığım anların kokusunu çektim bir an içime. Çok güzel bir yazı olmuş elinize yüreğinize sağlık. ;)
Bêrîvan okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum fikrine ve hissine...
Sanki Siz Hiç okurunun profil resmi
Çok içten ve benzer hisleri yaşamak...
Bêrîvan okurunun profil resmi
Aynı neslin hatalarıyız demek ki.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.