Gönderi

Bir Hikâye Denemesi
(Eleştirilerinizi bekliyorum, sevgiler.) Sumru, kasvetli bir sonbahar akşamında, rüzgâr önünden vınlayarak geçerken, kaldırımda hızlı adımlarla yürüyordu. Şehirden kaçıyordu. Ailesinden, erkek arkadaşından, sosyal hayatından, her şeyden. Babasının gece geç saatlerde sarhoş bir şekilde eve gelip annesine şiddet uygulamasından... kimsenin ona bir şey diyememesinden... her seferinde onu rezil etmesinden... bıkmıştı. Aslında, annesini o yıkık dökük harabede, onunla baş başa bırakmasına gönlü el vermiyordu, ama kendi geleceği için bunu yapacaktı. Hayat acımasızdı ve bencil olmayı gerektiriyordu. Annesiyle beraber gidebilirdi, ama annesinin kabul etmeyeceğine emindi. Güçsüz bir kadındı annesi. İstese, Sumru'yu babasıyla bırakıp, kendisi annesinin evine gidebilirdi, ama yapmamıştı. Ve şimdi, o annesini bırakıp gidiyordu. Babası kahvehanedeydi, annesi de mahalle düğününe gitmişti. "Tarihteki Güçlü Kadınlar" kitabını okurken, birden bu fikir aklına gelmişti. Annesi gibi güçsüz bir kadın olmayacaktı. Kendi ayakları üstünde duracak, kendine ait bir yaşantısı olacak, her gece bağırış sesleri duymak zorunda kalmayacaktı. Babası, Sumru 19 yaşında olduğu halde, onun bir müzik grubuna katılmasına izin vermiyordu; üstelik çok yetenekliydi.  Ritim gitaristti. Hem bu sayede, yurtdışındaki yaşamında, kolayca, kendi ayakları üstünde durabilecekti; çünkü, eğer bir ritim gitaristsen, birkaç saat içinde kolayca bir grup bulurdun. Dolabın üstündeki valizi aldı, ve hemen içini doldurmaya başladı: Birkaç parça giysi, ona yetecek kadar para, gitarı, pasaportu, telefonu, en sevdiği Rock and Roll grubu olan AC/DC'e ait bir poster, ve birkaç kişisel eşya. Kapıya doğru yürümeye başlamıştı ki, not bırakması aklına geldi. Masanın başına geçti ve yazmaya koyuldu: "Yurtdışına kaçıyorum. Beni merak etmeyin. Yetenekli bir ritim gitaristim, ve kolayca para kazanabilirim. Yurtdışındaki hayatımı düzene alayım, tekrar gelirim Türkiye'ye. Kızınız Sumru" Artık tek yapması gereken, arka kapıdan çıkmak, ve komşulara görünmeden, ana caddeye ulaşmaktı. Oradan da havaalanına... Ve işte şimdi, ağır valizini ardında taşırken, olabildiğince hızlı adımlarla yürüyordu. Nihayet, ana caddeye ulaşmıştı.  Telefonunu çıkarıp, bir taksi çağırdı. * Gelmişti. Taksiden indikten sonra, başını göğe çevirdi, ve geleceğini düşündü. Liseyi bu sene bitirmişti. Derslerinde hiçbir zaman iyi değildi, üniversiteye gitmeyi de düşünmüyordu. O bir müzisyendi. Uçaktan indikten sonra, en yakın motele gider, ardından iş aramaya koyulurdu. Bir gruba katıldıktan sonra da, kendini geçindirir giderdi. Birden hangi ülkeye gitmeliyim, diye düşündü. Ardından gülümsedi. En yakın uçak neredeyse oraya. Bilet almak üzere, havaalının giriş kapısından içeri doğru girdi. Görevliye teşekkür ettikten sonra, biletini ceketinin cebine koydu. Saat, 23.30'da, Fransa'ya. Bekleme salonuna doğru yöneldi. * Saat 23.25'te, anons duyuldu: "NK5600 sefer sayılı uçak kalkmak üzeredir. Yolcuların, orada olması rica olunur." Heyecanlandı. Kim bilir hayat onu nerelere götürecekti... ama şimdi onu düşünecek değildi. Scarlett O'Hara'nın deyişiyle, o konu için yarın düşünürdü, yarın bambaşka bir gündü. Uçağa doğru yürümeye başladı. * Cam kenarındaki koltuğuna oturdu, kulaklıklarını kulağına taktı, Hotel California'yı dinlemeye koyuldu. "Şarkının hikâyesini biliyor musunuz?" İrkildi. "Şey, ben... özür dilerim..." Demek kulaklığı tam takamamıştı. Yanındaki adamı süzdü. Bay İşadamı tiplerindendi. Üzerinde gri bir ceket, içinde beyaz bir gömlek; altındaysa siyah şık bir pantolon vardı. Saçı, sakalı, temiz ve düzenliydi. "Anlatmamı ister misiniz?" "Ah, tabii..." Adam anlatmaya koyuldu: "1969 yazında, bir adam uzun bir seyahate çıkar. Ve Kaliforniya'yı gezerken Hotel California diye bir otel bulur ve oraya yerleşir. Ufak, sevimli bir oteldir. Sonra, adamı bir odaya yerleştirirler. Oteldeki ikinci gününde, odasının hemen yanındaki odada kalan kızla tanışır, ve arkadaş olurlar. Birlikte gezmeye başlarlar, artık kısa bir süre sonra, birbirlerine aşık olmuşlardır ve tatili Hotel California'da geçirmeye karar verirler. Çok severler birbirlerini, yaz boyunca hep birlikte olurlar. Otelin sıcaklığı, sevimliliği onları da etkiler, ve unutamayacakları  bir yaz yaşarlar. Gel zaman git zaman, artık yaz bitmiştir, ve bir karar vermek zorundadırlar. Bu geçici bir aşk mı yoksa gerçek bir aşk mı anlamak için şöyle bir karar verirler: Eğer bir sene sonra birbirlerini unutmaz, ve yine birbirlerini bu kadar çok sevecek olurlarsa, gelecek yazın ilk gününde, yani tanıştıkları gün, Hotel California'da buluşmaya karar verirler. Tam 1 sene geçmiştir. Adam sözleştikleri gibi, otelde buluşmak için yola çıkar. Tanıştıkları ilk gündür o gün. Uzun bir yolculuktan sonra adam otele varır. Ama otel kapkara olmuştur. Otel bir gün önce yanmıştır... Hemen sevdiği  kıza haber vermek ister, onun da geldiğini düşünerek etrafına bakınır. Ama kızı bulamaz. Sonrasında, acı gerçeği öğrenir, ve bu şarkıyı yazmaya başlamıştır. Acı gerçek ise, sevgilisi ona sürpriz yapmak için otele bir gün erken gelmiştir, ve çıkan yangında ölmüştür.... Hikâye bu, gerçek midir, değil midir, bilinmez..." Hiç konuşmadan beklediler. Ardından Sumru konuştu: "Vay be... acıklı... Bence aşık olmak bazen insanı küçük duruma düşürebiliyor... Şey, teşekkürler, anlattığınız için..." "Rica ederim. Adın ne bu arada?" "Adım Sumru. Sizinki nedir?" "Benim adım Murat. Tatil için mi gidiyorsun Fransa'ya?" "Şey, hayır, evden kaçıyorum ben. Müzisyenim, ve artık kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum... Sen, pardon siz, iş için gidiyorsunuz galiba..." "Bana Murat diyebilirsin." Gülümsedi. "Tam olarak iş için değil aslında. Ailem Fransa'da yaşıyor, ve ben de belli aralıklarla Türkiye'ye gidip dönüyorum.  Sen nerde kalmayı düşünüyorsun?" "Yanımda yeteri miktarda param var, önce bir motele yerleşirim, sonra bir grupta çalmaya başlarım..." "Hiç gitmeyecek misin evine bir daha?" "Aslında bilmiyorum... Şu yurtdışındaki hayatımı düzene oturtayım, belki giderim." Yine birkaç dakika konuşmadan durdular. Adamın kendine has bir çekiciliği vardı. Sessizliği bozan Sumru oldu. "Rock sever misin?" "Bayılırım. Hele 70ler rockına... keşke Beatles'ın dünyayı kasıp savurduğu anlarda yaşayabilseydim... Favori grubun nedir?" "Ben de eskilerin müziğine bayılırım... Ama ne yazık ki günümüzde, müzik kültürü giderek zayıflamakta... Favorim grubum, AC/DC. Belki bilirsindir, grubu kuran Avusturalyalı Young kardeşler... Bence grubun beyni de, Malcolm Young... Ben henüz çocukken ölmüş... Bir de Metallica vardır... severim... Birkaç sene önce İstanbul'a gelmişlerdi, o zamanlar gitar çalmaya başladığım ilk anlardı, ve konsere bayılmıştım. Sen neler seversin?" "Blackberry Smoke, diye bir Rock and Roll grubu vardır, pek bilinmez ama severim.  Ben de bir zamanlar bir grupta bateri çalıyordum... Her neyse, rock dışında, bir Alman grubu da vardır... Adı Faun... Ben hep Almanca'nın kaba bir dil olduğunu düşünmüştüm, ama bu grubu keşfedince, aslında oldukça melodik bir olduğunu anladım." Birkaç dakika daha konuştular, ardından Murat, Sumru'ya kartını uzattı: "Fransa'ya alışmak biraz zaman alır. Ben 6 yıldır burada yaşarım. Eğer bir ihtiyacın olursa, beni arayabilirsin. Yardımcı olmaya çalışırım. İş adamı olduğumdan, devletle de bağlantım vardır... Yani vizelerle ilgili sıkıntı falan çıkarsa da, beni arayabilirsin." Teşekkür edip, kartı aldı, çantasına koydu, ardından uykusu geldiğini, ve uyumak istediğini söyleyip, göz bandını taktı, koltuğu biraz geri yatırdı, ve gözlerini kapadı. * Gözlerini açtığında, çoktan sabah olmuştu. Ailesinin şu anda ne düşündüğünü merak etti. Babası muhtemelen çok kızmıştı, onu önemsediğinden değil, komşular arasında dedikodular çıkacağından. Annesi... annesi de muhtemelen bir köşeye sinip ağlıyordur. Gerindi, ardından başını sağ tarafa çevirdi,  ve Murat yoktu. Birkaç dakika sonra elinde 2 kahve ile geldiğinde, Sumru da dalgın dalgın pencereden göğü izliyordu. "Uyanmış olacağını tahmin ettim, ve sana da aldım. Al bakalım," Kahveyi uzattı. Sumru teşekkür edip, kahveyi aldı, ardından tekrar göğü seyretmeye koyuldu. "İyi misin?" "Doğru bir şey yapıp yapmadığımı düşünüyordum... O harabe evde kalmaya devam edemezdim ve geleceğim de söz konusuydu ama bir yandan..." "Hayatının merkezine kendini koy. Kimse senden önemli değil." Gülümsedi. Sumru da gülümsedi, ardından kahvesini içmeye koyuldu. "Ne zaman varırız?" "Yarım saate ordayız," * Tepelerinde bulunan mikrofondan, "İnişe geçmek üzereyiz, lütfen kemerlerinizi bağlayın," anonsu yapıldı. Sumru ve Murat kemerlerini bağladı, ardından uçak inişe geçti. Hafif bir sarsıntı yaşandı, ardından uçak yavaş yavaş durmaya başladı. Uçak durmuştu. Uçaktan inmeden önce, atkıyı boğazına doladı, ve valizini aldı. Murat'a her şey için teşekkür edip, el sıkıştılar, ardından çıkışa doğru yönelmeye başladılar. Sumru, romanlarını okuduğu Jean Christophe Grange'nin, Maxime Chattam'ın ve bilimkurgu türünün öncüsü sayılan Jules Verne'in, devlet adamı olan Napolyon Bonaperte'nin doğup büyüdüğü, nice ressamlara konu olmuş Eyfel Kulesi'nin yapıldığı, kendisinin geleceğini belirleyecek olan Fransız topraklarına doğru bir adım attı. youtu.be/EqPtz5qN7HM ~Devam Edecek~
··
49 views
Tapasvi okurunun profil resmi
Kaçmak çözüm olur mu. Murat güvenilir mi. Murat ta bi iş var gibi ama bakalım devamına:) Güzel olmuş gardaş. Emeğine sağlık. Yazmak insanı güzelleştirir.
Samet Akpınar okurunun profil resmi
İlk başında herhangi bir link görmeyince şaşırdım içimden tam Dobby hikaye yazıyor ve yanında dinleyecek bir şarkı yok derken Hotel California çıktı önüme ara verip dinledim. Hikayesiyle de bütünleşince galiba bu ayki favori şarkımı da sayende keşfetmiş oldum.😊😊 Hikayeye gelirsek bana çok ütopik geldi nedense bir kızın daha 19 yaşında evden kaçma cesareti, hemen o günki uçağa bilet parası bulabilmesi, uçakta iyi bir adamla karşılaşması ha olabilir mi dersen olur neden olmasın ama benim alıştığım gerçekliğin çok dışında. Bunun dışında iyi veya kötü herhangi bir eleştiririm yok. Eline sağlık yeni hikayelerini bekliyoruz çok bekletme bizi...
Osman okurunun profil resmi
Aslında pek fazla dikkatimi çeken konular değlidi ama okumam icap etti sanırım. Yazarların bir çoğunda gördüğüm okuyucuyu etkileyen en önemli özelliklerden bir tanesi hayal gücünün üst sıralarına çıkmak ve Rüyalar alemine biraz dalmak oluyor sanırım. Sumruyu direk evden kaçırmakdan ziyade biraz hayal dünyasına inmiş olsaydın Sanırım başlangıç biraz daha canlı ve okunaklı olabilirdi. Mesela Sumru'nun uçakta uykuya daldığı sıradan sonra Rüyalar alemine biraz götürüp onu Çok iyi bir yerde Müzisyenlik yaptığını yada Düşüncelerin üstünde olduğu bir ana götürmüş olsaydın. Hayallerine kavuşacakmı merakı bizde uyandırmış olacaktı. Okuyucuda merak arttıkça arka sayfalarda nelerin olacağını hayal etmeye çalışmalılar. Bir nevi hayallerine kavuşmasa bile okuyucunun beklemediği gidiş ilgi ve alaka uyandıracaktır. Okuyucu arka sayfada ne olacağını tahminde bulunursa diğer sayfalarını okumakdan vazgeçebilir. Bavulunu alıp caddeye çıktığı anda kaçacağını anladım. Bunu benim tahmin etmem güç olması için arada bir engel teşkil edip vazgeçirmeye çalışan bir neden olsaydı. Acaba gidebilecekmi diye sorsaydım bu daha heyecan verici olurdu. Nacizane Tavsiyem Biraz fazla hayal gücü gerçekliğin dışına çıkıp biraz Rüya ve merak alemine okuyucuyu sürüklemen yazıdan keyif almamıza neden olacaktır. Bu haliyle bile güzel Ama neden nobel ödülüne kadar gitmesin ;) Kalemine sağlık. Başarılarının devamını dilerim.
Dobby | Q okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, değerli yorumlarınız için. ((:
MrsYurt okurunun profil resmi
"..Babasının gece geç saatlerde..." diye başlayan bölümden bahsetmiştim. "...annesine şiddet uygulaması... kimsenin ona bir şey diyememesi..."
Dobby | Q okurunun profil resmi
He tamamdır, düzelttim (:
Ged okurunun profil resmi
Olmuyor kurgun güzel anlatımın harika ama türkçe isimler filan tanıdık mekanlar artık benim açımdan sarmıyor :/
MrsYurt okurunun profil resmi
Başlarda ...uygulamasından, diyememesinden, ermesinden ekleri olsa daha fazla bütünlük sağlayacak gibi geldi. Murat'ı gördüğünde karşısında dediniz ama yanyana oturuyorlardı sanırım, orada kafam karıştı. Gerisi aşırı iyiydi :) güzel bir hikayenin başlangıcı olmuş ellerinize sağlık. Birde bu Hotel California'nın hikayesi gerçek mi yoksa o da hayal gücünüzün ürünü mü merak ettim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.