Gönderi

Karadut Yaprağı...
Bir gün bahçede tek başıma oyun oynarken, ağaçtaki olgunlaşan dutları gördüm. Hemen ağaca çıkıp, yemeye başladım. O kadar çok yedim ki yemekten yorgun düştüm, ağaçtan inip gölgesine uzandım, uyudum. Sonra birden ablamın çığlığıyla uyandım. Beni yerde ağzım burnum kıpkırmızı bir halde görünce ağaçtan düştüğümü sanmış. Yanıma gelip bakınca, kan olmadığını, karadut lekesi olduğunu anladı. Bu sefer de üstümü başımı kirlettiğim için ağlamaya başladı. Bilirsin karadut lekesi de hiç kolay çıkmaz. Annemle babam işten gelip beni o halde görseler kendisine de kızacaklar. Sonra babannem bahçeye gelip 'Ne oldu Nergis?' dedi. Ablam 'Baksana babanne, bütün üstünü kirletmiş. Annem kızacak bana.' Babaannem, 'Hadi ağlama, şimdi çıkartırım ben onları,' dedi. Sonra karadut ağacının yanına gidip birkaç dut yaprağı kopardı, avcunun içinde parmaklarıyla ezdi, köpürttü. Elimi, yüzümü dut yapraklarıyla ovalamaya başladı." "Neden?" diye sordu Verda. "Çünkü karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarırmış... Babaannem, insan da aynı bu ağaç gibidir demişti o gün bize. Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır."
··
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.