Gönderi

KİTAP – TENZİL – VAHİY
Özettir Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün KİTAP: Kur’an kendinden ‘kitab’ olarak bahsettiğinde, henüz vahye ve tenzile konu olmamış sözlü (kavli) bir formu söz konusu etmektedir. Kitab ilahi bilgiyi ifade etmekte, bu bilginin peygambere bildirimi ise vahiy ve tenzil olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda kitap, Allah’ın ilmini ve hükmünü (ilahi otorite) temsil eden mecâzi bir kullanıma sahiptir. Allah’ın ilmi ve kitap arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde şu ayette görmek mümkündür: “Bilmez misin ki kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bunların hepsi kitaptadır. …”. Kitab, olmuş-bitmiş bir müstakil eseri değil, bu bilgisel kaynakla bağlantılı olarak bir iletişim sürecini sembolize eder. Bu süreçte sebeb-i nüzul denen olaylara bağlı olarak ayetlerin indirilmesi söz konusudur (tenzil). Tenzil yine olgunun gerektirdiği durumlarda inmektedir. Aktüel yaşama peygamber vasıtasıyla yapılan bu müdahale yazılı değil, sözlüdür (kavli). Bu sözlü olma ve bir sürece yayılma durumu, toplumu ıslah etme ve değiştirme yöntemi açısından bakıldığında, en işlevsel iletişim ve ikna metodu olarak görünmektedir. TENZİL: Tenzil, n-z-l kökünün türevi olarak “nezzele, enzele” formlarında kullanılan fiil, mekânsal bir ifadeyle ‘iniş, yahut aşağıya inme’yi ifade etmektedir. Tenzil Kur’an’ın Allah katından geldiğini, iletişimin sözel formunun yukarıdan aşağıya doğru olduğunu göstermek ve vahyin peygamberin kendi uydurması olmadığına vurgu olmak üzere kullanılmaktadır. Kur’anın tenzili sözeldir. Bunu ifade etmek üzere Kur’an-ı Kerim kendisi için kur’an (okuma) ve kavl (söz) isimlerini kullanmaktadır. İnsanların (müşriklerin ve ehl-i kitabın) kendilerine yazılı formda bir kitap gönderilmesi gerektiği yönündeki talepleri ise reddedilmektedir: “Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, inkar edenler yine “Bu açık büyüden başka bir şey değildir” derlerdi”.[En'am:7] “Hatta onlardan her biri kendisine [içinde Allah'tan gelmiş kitap bulunan] açılmış sahifeler verilmesini ister.” [Mukatil-Tefsir-i Kebir-Müddesir:52] "İnsanlardan bazıları: "Ey Muhammed, eğer sana uymamızı istiyorsan falan ve filanlara, sana uymamızı emreden özel bir kitap getir." dediler. [Taberi – Camiû'l Beyan – Müddesir:52] “Ehl-i Kitab (yani, yahudiler) senden kendilerine semadan bir kitab indirmeni istiyorlar. Musa'ya bundan daha büyüğünü teklif etmişlerdi, "Allah'ı bize cehreten {yani, gözlerimizle görecek şekilde (mu'ayeneten)} göster" demişlerdi.”[Mukatil - Tefsir-i Kebir -Nisa:153] Bu gibi ayetler kur'an'ın, insanların tahayyül ettikleri şekilde somut bir varlık tarzında melek tarafından indirilmediğini de ifadelendirilmektedir. Kur’an'ın aktif ve dinamik bir sürece eşlik ederek tamamlanma arzusu, onun baştan bitmiş bir kitap olarak düşünülmesini engeller. Tanrı’nın kelamını, kitabını, hükmünü, hitabını peygamber yoluyla alan insanlar, bunu bir hidayet (doğru yolu bulma) ilişkisi olarak kabul ederler. Kur’an’da yer yer kullanılan: “sana soruyorlar, … “onlara de ki” formu kitabın bitmiş olmasını değil, olmakta oluşunu gösterdiği kadar, vahiy sürecinin inter-aktifliğini de gözler önüne koymaktadır. VAHİY: Vahiy, kök anlamı olarak, “gizlilik içinde bir haber iletmeyi” ifade eder. Bu bildirim ilham, işaret, ima, yazı ve söz (kelam) ile bildirim gibi tarzları da kapsar. Cebrail, (Güvenilir Ruh / er-Ruh el-Emin) vahiy temsilcisidir ve vahyi peygamberlerin kalbine indirir. Kur'an'ın “Biz sana emrimizden ruh vahyettik/emrimizin ruhunu vahyettik” vb. ayetlerindeki “Emrimizden ruh, emrin ruhu, emrimiz olan ruh” gibi terkipleri, vahyin aşkın bir kaynaktan yani Allah’tan sadır olduğuna hiçbir şüphe bırakmamakta, böylece de vahyin dışsallığı tezi doğrulanmaktadır. Vahyi getiren ruh yahut ruhi temsilcidir. Bu ruh Kur’an’da melek ve Cebrail’le özdeşleştirilmektedir. Bir melek olarak Cebrail ayrı bir isimlendirmeye sahip olsa da Allah’tan bir unsurdur. Bu Allah’ın sıfatları gibi, Kelamcıların yaptığı çözümleme hatırlanırsa, Allah’ın ne aynısı ne de gayrısıdır. Ama Allah’tandır (Min emri rûhihi). Peygamberlere gönderilen melekler “Emr’in Ruhu’durlar”. Allah katında bütün ilahi kitapların kendinden neşet ettiği bir vahiy kaynağı vardır. Bu kaynak koruma altındadır (Buruc 85: 22), ana kitaptır (Ra’d 13, 39) ve saklı kitaptır (Hadid 57: 78). Bu mutlak ilahi kelamdır (logos) ve peygamberlere inen vahyin asıl nüshasıdır. O halde “Emr”, bunların toplamına işaret eden bir terimdir. Vahyin, Emr’in ruhu veya Emr’den ruh olarak anılması, gelmekte olan şeyin Emr değil Emr’in ruhu olduğu anlaşılır. Ruh, Emr (asıl söz/kelam)'in özünden doğar ve peygamberin diliyle muhataplara iletilir. Her peygamber evvelemirde kendi halkına gelse ve onlara kendi dillerinde hitap etse de (İbrahim 14: 4) bütün mesajların kaynağı bu evrensel ve aşkın değer olan logostur. Bu durumda peygamberler bütün varlık ve hayatın ana kaynağından doğan olağanüstü veya özel bir kuvveyi alıp aktüelleştirirler. Bu kuvve peygamberlerin kalbini bir güç/nur ile doldurur; bununla onlar olup-biteni, başkalarında mümkün olmayan bir şekilde görürler ve anlarlar. Bu anlamanın ardından hemen uygulamalar gelir ve muhatapların hayatı değişir. Her zaman yenilenen ve yenileştirici olan bu ruh, bütün varlık ve hayatın yenileşme kaynağından başka bir şey değildir. O, insan ne zaman kendi hatalarıyla ahlaki olandan saparsa, onları tekrar eski olağan iyi hallerine geri getirme ümidinin beslenmesine de sebep olan iyilik ve hikmet kaynağıdır. KAYNAK: Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün - Kur'an'ın Oluşumu (Vahiy Süreci) KELAM ARAŞTIRMALARI 5:2 (2007), Sayfa: 1–14.
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.