"Farklı düzeylerde de olsa bütün bu dillerle oynayarak, bu dilleri eğip bükerek, başkalarının dilinin bir parodisi, abartılmış bir taklidi olarak kurabilmiştir Atay kendi dilini." der Nurdan Hanım ve devam eder:
"Bunun bir nedeni, belki de Atay'ın "Türkiye'nin Ruhu" dediği şeyi anlatmak istemesi, bu ruhunsa ancak bir gürültü olarak ifade edilebileceğinin farkında olmasıydı.(...) Başka şeyler de eklenebilir, ama şu önemli: Atay'ın romanlarından yükselen gürültü, yukarıda sözünü ettiğimiz çeşitli dillerin birbirine karışmasından, birbirini çelmesinden kaynaklanan bir gürültüdür. Oynarken durmadan bir rolden diğerine girip çıkan çocukların çıkardığına benzer, dışardan bakıldığında anlamsız görünen, anlamın tükendiği izlenimini veren bir gürültü. Atay mizahını büyük ölçüde bunun üzerine, Tutunamayanlar'da "kaba, gürültücü adam" Turgut Özben'in, Tehlikeli Oyunlar'daysa "işi öylesine şakaya getiririm ki, gerçeğin anlamı kalmaz," diyen Hikmet'in çıkardığı gürültü üzerine, bu durmadan çoğalan, durmadan kendini yanlışlayan söz üzerine kurmuştu."