Gönderi

61 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Yalnızlığın dehşet verici yüzü...
Sadece 61 sayfa… Stefan Zweig bu kadar az sayfayla insanı nasıl böylesine dehşete düşürüyor anlamak mümkün değil gerçekten. Kitaptaki kadın karakterin ruh halini öyle güzel anlatmış ki kitabın ilk sayfasından itibaren o kadının yerine kendinizi koyuyorsunuz ve acaba sonu ne olacak diye düşünmeden edemiyorsunuz. İşlenen konu çağımızın en büyük sorunlarından biri aslında. Yalnızlık… Lüks ve ilgi düşkünü bir kraliçenin makamından men edilerek sürgüne gönderilmesi, ardından nasıl yalnızlaştığı, nasıl bir ruh haline girdiği vs. anlatılıyor kitapta. Ama aslında kitabın derinliklerinde okuyan her kişiyi kendini sorgulamak için işlenen çok güzel bir mesaj var. Biz ne kadar güçlüyüz? Yalnızlık bizi ne kadar etkiler? Yaşadığımız şeylerden zevk alabilmemiz için illaki birilerine ihtiyacımız mı var? Ne için yaşıyoruz? Bu gibi soruları kendimize defalarca sormamızı sağlıyor kitap. Mesela siz de benim gibi yalnızlığı seven bir insansanız size bir soru sorayım: Emrinizde hizmetçilerin olduğu, kimsenin sizi rahatsız etmediği ölene kadar yalnız yaşayabileceğiniz sessiz bir yerde yaşamak ister miydiniz? Eğer buna cevabınız evetse veya vereceğiniz cevapta tereddüt ediyorsanız kitabı okuyup bir daha düşünmenizi tavsiye ediyorum. Kitabı okuyunca "acaba ben bu kadar uzun süre yalnızlığa mahkum edilsem o kadın gibi kendimi tanıyamaz bir hale gelir miydim?" diye sormadan edemiyorsunuz çünkü kendinize. Eğer yalnızlığı sevmeyen ve yalnız kalamayacağını düşünen bir insansanız kitaptaki kadın karakterin yerine kendinizi koyduğunuzda " ben kadının bu yaptıklarının ne kadar bir kısmını yapardım?" diye soruyorsunuz kendinize. Kadının o neşeli, eğlenceli halinden nasıl bu kadar kısa sürede tam bir çöküş haline geldiğini dehşetler içinde okuyorsunuz. Etrafınızdaki mutlu görünen insanlara bakın. Ve onların neylerle veya kimlerle mutlu göründüğüne. Acaba etrafındaki insanlar bin anda çekilip alınsa o güçlü görünen insanların tam olarak ruhsal bir çöküntü içine girmeleri kaç hafta, hatta kaç gün sürerdi dersiniz? Bu sorunun cevabı ne kadar süre insan kalabildiklerinin bir ölçütüdür işte. Çünkü biz 'insancıl' dediğimiz duyguların hepsine etrafımızda insanlar olduğu için sahibiz. Birileri bizi görüyor, konuşuyor, beğeniyor diye bu kadar mutluyuz. Hedeflerimiz hep daha çok beğenilmek ve sevilmek için. Peki bunlar olmasa ne kadar süre insan kalabilirsiniz? (Dikkat incelememin bundan sonraki bölümü SPOİLER içerir.) Madame de Prie, Fransa'ya hükmeden, herkesin bayıldığı o kadın… Hazineden gereksiz harcama yaptığı gerekçesiyle, biraz da düşmanlarının kışkırtmasıyla Kral tarafından görevden alınarak şehirden uzak bir yere sürgün edilir. Geldiği bu yerde hizmetliler ve köylüler dışında kimse yoktur. Kimseyle konuşamaz, dertleşemez ve kendini tanıyamaz hale gelir. Kasabanın papazını çağırır ve onunla konuşur. Ama asla kimseye gözden düştüğünü ve buraya sürgün edildiğini söylemez. Kasabaya sadece kafa dinlemek için geldiğini söyler. Papazla konuşmak, tekrar bir insan sesi duymak ona çok iyi gelir. Daha sonra papazı evine ziyarete gider ve papazın yeğeniyle tanışır. Genç onun karşısında çok heyecanlanır, eli ayağına dolanır. Bu olay Madame de Prie aşırı bir haz verir, beğenilmesi ve karşısındaki insanların onun yanında güçsüz olması ona eski güçlü günlerini hatırlatır ve bundan zevk alır. Daha sonra onu eğitmek bahanesiyle papazın yeğenini evine alır ve onu ezerek, küçük düşürerek kendi egolarını tatmin eder ve onunla eğlenir. Ama bütün zevkleri kısa sürdüğü gibi bundan da bir süre sonra bu gençten de sıkılır ve ona hakaretler ederek onu evinden atarak yine yalnız kalır. Artık aynadan kendini tanıyamaz hale gelir, yemek yiyemez dışarı çıkamaz hale gelir ve psikolojisinin alt üst olduğu zamanlarda muhteşem bir ölüm tasarlar kendisi için. Böylece konuşulacağını ve adının tarihe geçeceğini düşünür. Kalan parasıyla evinde haftalarca eğlenceler düzenler ve herkese ölümünü tarihiyle beraber söyler ama hiç kimse ona inanmaz, gülüp geçer. Bir zamanlar herkesçe sevilen bir insanın böyle korkunç bir duruma düşmesi başta da dediğim gibi insanı gerçekten dehşete düşürüyor. Etrafında insanlar varken özgüven sahibi güçlü bir insan, konuşacak tek bir insana bile muhtaç kalınca ne hale geliyor ve neler hissediyor, bunların hepsini kitapta derinlemesine hissediyorsunuz. Bende kitabın etkisi epey daha sürecek gibi duruyor. Sadece kendinize anlatabileceğiniz bu gibi konuları sorgulamak için bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Sessiz ve yalnız…
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · Venedik Yayınları · 201877,7bin okunma
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.