Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hikaye / Bebekler Ölmesin
Güncellendi 1. Bölüm Yatsi namazını Halep Ulucamii de kıldıktan sonra evin yolunu tutmuştuk babamla, dört kardeştik, ikisi kız biri daha yeni doğmuş dört aylık bir kardeşim vardı, gül gibi kokan... Babam cennet erim derdi ona. Cennet gibi masum temiz bir yüzü vardı. Yol üzerinde seyyar satıcılardan, tatlı aldık, annem gelirken mutlaka alın diye tembihlemişti. Bir tezgahın önünde durduk, o muhteşem tatlımızdan, bir miktar kadar alabildik. Annem kapıyı açtığında, bizi görünce yüzü gülerdi.yine o günlerden biriydi bu gün, yarında olacakmıydı... ince bir kadındı, zayıf ama yüzü kardeşim kadar tatlıydı... Aldığımız tatlıyı olduğu gibi, bir demir ince tabağa koyup getirmişti yer sofrasına. Ne çok ağzımız ballanmıştı bir miktar tatlıyla. Ufak kardeşimde nasibini alsin diye küçük kardeşimin damağına birazcık ezip verdi. Nasılda damağını cektiriyordu Abdülmecit. Isırasım gelmişti. Herkes tadımlık aldıktan sonra. Ufak kardeşlerime annem yer yatağı yapmış, yarı uykuya geçmişlerdi. Dedemden kalma bir radyosu vardı, babamın, her zaman yatmadan evvel onu dinlerdi, bazen bende uyuyor gibi yapıp, dinlemesine eşlik ederdim gizliden Haberler bittikten sonra youtu.be/Aff1aAetKus şarkısı calar. O arada annem, babamın sevdiği kahvesini getirirdi. Bazen de nargilesini... Haberler bitmiş yine bir şarkı çalıyordu, o arada bir tiz ve ince yakıcı bir ses duyuldu yakınlardaydı, çok yakınlardan. Uzağa bir yerlere düşmemişti bu sesin sonu. Ve bir gümbürtü kopmuştu, bir patlama, yıkılma sesi. Ardından bir ince tiz sesi daha. Kendime geldiğimde, üzeride evin bir kaç tugla parcaları, ne olduğunu anlamamıştım. Göz gözü görmüyordu... 2. Bölüm Yirmi kişi vardı bizimle berabet amcam ve ufak kız kardeşim de dahil. Bir patikadan denize ulaşmaya çalışıyorduk. Etraf sakindi ve saat sabah 05.00'dı babamın beton moloz tozu dolu avuçlarından almıştım , gözlerim yaşlı, büyük dede yadigarı (üç kuşaktır gözü gibi bakmışlardı). Babamın halen sıcacık elleri gelmişti ellerime, bir daha dokunabilseydim. Sesler geldi bir ara, sagdan soldan sesler, vahşi bir hayvan gürültüsü vardı etrafımızda. Herkes çıt çıkartmadan gizlenmeye, bir yerlerde saklanmaya çalışıyordu. Kalbim güm güm atarken, kardeşim ağlamaya başladı, ağzını kapadı amcam. Yere oturtmuş bacaklarının arasına almış, "korkma kızım, bizi bulamazlar. Eğer ağlarsan, bizi ele verirsin." Kardeşim kafasını tamam şeklinde sallayarak, sakinleşti biraz, yine de sessizde olsa hıçkırıyordu. Saçlarını okşadım, "benim ufak meleğin, ben senin yanindayım." Dedim biraz daha sakinleşmişti. "Kimse kımıldamadan, yerinden yavaşca hareket ederek, ayağı yavaşça kalkıp ağaçların bulunduğu tarafa dönsün" Yakalanmıştık, bizi nasıl buldular aklım almıyordu. "Otuz-beş yaş üstü, şu tarafa geçsin." Herkeste bir panik havası vardı. Esad'ın adamları, ya bizi burada öldürecekti, yada ölmekten beter hale koyacaklardı. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Haram ettiniz şu ülkeyi bize, sizinde Esadinda..!" Takk takk tak..! "Şimdi bir daha tekrar etmeyeceğim, otuz-beş yaş üstü şu tarafa, kadınlar ve çocuklar bu tarafa." Biz kadınlarla aynı tarafa geçtik, amcam korkma bir şey olmayacak diye işaret yaptı. Ardından çocuklar arkasını dönsün emri verildi. Kardeşime sarıldım, ve arkamızı döndük. Belki elli'den fazla silah sesi duyuldu art arda, kardeşiminin kulaklarını ne kadar da kapatsam, titreğim ağlamaya başladı, bacağıma sarılmış, abi diye haykırıyordu. 5 yaşında bir çocuk... 3. Bolüm Bir kampa getirildiğimizde 4 çocuk vardık, kardeşim, kadınlarla birlikte, başka bir yere götürülmüştü (üç kamyonet ile getirildik, 6 kadın başka kamyona bindirildiğinde, bize arkamızı dönüp bakmamamız söylendi, ben yinede baktım, kardeşim oradaydı, ve kamyonda yaklaşık otuz kırk kadar kadın vardı). Dört çocuktan ikisini, iki katlı bir binaya götürürken, saçı başı düzgün bir adam durdurdu, ikisini de taradı; yüzünü, fiziğini, bir tanesine soru sordu, başı eğikti, çocuğun arkası bana dönük olduğu için orayı tam olarak göremedim ama anladığım kadarıyla cevap veremedi ve şiddetli bir tokat vurdu, çocuk yere düştü, sonrasını görmedim. O arada silahlı bir adam gelip, bizi çadır gibi garip bir yere soktu. Bu mahsende sanırım yedi ay kaldım. Çocuklar çıplak elbisesiz hapis ediliyorlardı. Her gün ıslatılıyor, sonra da elektrik veriyorlardı. Çok uzun kaldığım için her şeyi öğrendim. Bana "Cüce Katil" lakabını taktılar. "Bana neden böyle deniliyor" diye sorduğumda, Hiç birşeyden korkmuyorsun, "şuradaki, bebekler gibi ağlamıyorsun." yanıtını vermişlerdi.. Daha sonra öğrendiğime göre, elektrik vermekle kalmayıp, bazılarına tecavuz bile ediyorlarmış ve h hayvana bile davranılamayan şu durum. İnsanlık benliğini unutup, savaşa yeni katiller yetiştirmekmiş, amaçları; insanlıklarını, merhameti, acınası duyguyu, hatta kaybedecek bir şeyim yok piskolojisini işlemekmiş. Dört ay sonra bana, içerde verilen görevin az olduğunu düşünerek bir eğitim verdiler, yaklaşık üç ay gibi bir süre, bu süre zarfında ateş etmeyi, bıçakla hatta -tırnak makasıtla- bile adam öldürmek öğretildi. Amerika ve Rus bazende Alman yapımı uzun mevzi silahları gördüm ve de her birini söküp takma eğitimleri verildi. Gece gündüz, uyku iki saati hiç geçmedi. Tabanca öncelikliydi. Sebebini daha sonra öğrendim. Bunu kamptan çıktıktan bir hafta sonra yüzüme bayılacak şekilde yediğim tokakla öğrendim. ~Hayatta daha güzel hikayeler yazmakta vardı, fakat ; bize bu hiç müsade edilmedi~ Kadim TATAROĞLU
··
19 görüntüleme
Sükûnet okurunun profil resmi
Evet bu bir Suriye öyküsü .
Gökhan
Gökhan
kardeşimizin bir sorusu üzerine yazdım. Kısa yazdım. Daha sonra, -- - Suriyeli bebekler ve de ardından, milyonlarca bebeğin, (sehit edilen) anısına bu Romanı tamamlayacağım... - - Sevgi ve saygılarımla.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.