Gönderi

İşte, ateşli hastanın dünyası..
Algıyı zayıflatan, ama hayalgücünü bileyen ateş, hastanın odasını yeni, hem tanıdık, hem de yabancı bir mekâna dönüştürür; perdenin desenlerinde canavarlar, duvar kâğıtlarında yüzler belirir ve iskemleler, masalar, raflar ve dolap devleşip, dağlara, binalara ya da gemilere dönüşürler; hem tutulabilecek kadar yakında, hem de çok uzaktadır. Uzun gece saatlerinde kilise kulesindeki saatin vuruşları eşlik eder hastaya, arada bir geçen arabaların homurtusu ve duvarları, tavanı yoklayan farlarının yansısı. O saatlerde uyunmaz, ama uykusuz saatler değildir bunlar, bir yoksunluğun değil, bir bereketin saatleridir. Özlemler, anılar, korkular ve zevkler, hastanın yolunu yitirdiği, bulduğu ve yeniden yitirdiği labirentler kurar. Bunlar, iyi ya da kötü, her şeyin mümkün olduğu saatlerdir. Hasta iyileştikçe, zayıflar tüm bunlar. Ama hastalık yeterince uzun sürmüşse eğer, hastanın odası bunlarla öylesine dolmuştur ki, artık ateşi çıkmayan, nekahatteki hasta bile o labirentlerde kaybolabilir.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.