Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Onun Çölünde
ONUN ÇÖLÜNDE Onun çölüne gittim. Konuğum, Duvardaki kan pıhtısında. Onun bulduğu damar beni çağırdı. Ve ruhum eski bir kanla yıkandı. Onun çölüne düştüm, oturdum çadırında. Eski bir kavmin buluşması ve töreni. Bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya Dedi ki bana "ölümsün sen" Mutlak Mutlak olan. Onun çölünde gece kımıldar. Yılan ve akrep karanlığıyla. Hayat bir zehre gizlenir Çoğalır sabırla. O bıraktı beni. Çöldeki kızıl sularda Balıklara bakacak Nefesimi tutarak Uyuyacağım. Onun çölünde her gece Fısıldadım kumlara. Sordum nasıl yaptıklarını çölü, Boğmadan koyun koyuna. Onun çölünde ölüyüm ben. Gelin ve kaldırın beni. Gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki. Bir sesle uyandıracak beni Kahra kan olan bir aldanışla yakaracak Tanrıya söylendim. Nasıl da zalim gövdede varlığı onun. Güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve Hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar; Her yüz bir işarettir tanrıdan. Bunu yaşlı bir adam söylediğinde Gözleri yoktu. Annem öyle inanmış olmalı ki ona, Yüzümü kederli çizdi. Ve uzayıp tanrıya "işte" dedi "benim annem yeniden doğdu annem varlığıma döndü" Gece paslı bir kafesle durdu önümde Dua için zaman istedim tanrıdan. Onun varlığına adanacak hiçlik Düş için, O büyüde kalbime saplanan acıyla Bağırdım; Başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. Bizim için. Ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için Kutsasınlar. Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgârda Gövdem yitirdi yerini. Ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık. Ağır bir istekle. Kızıl kan pıhtısı. Tül sabah. Ört üstümü. Koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı Ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün. Gördüm ben. Tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim. Yok bir gece bu. Sabah uyanacak aşkı konuşacağız. Ne çok sürdü diyecek bana. Ne uzun sürdü hayat. O uzun günün sabahında Sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının. Bir tül işleniyormuş gibi aralarında Kavuştular usulca. Uyu ağır uykunu Taşların altında ve su isteğinle kal. Geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı. Sürecek olan dilsizlik. Rüzgâr tırmalıyor kapını Aşk uzakta. Ne tuhaf inanmaman. Sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin Bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın. Gideceğini söyledin İnanmadım sana. Oysa ben daha doğmadan biliyordum. Acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu. Saf ve çocukça bir düşün yatağında. Kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir. Beyaz tül yatağında başucuma Camdan bir göz bırakıp gittin. Ona fısıldanan sözlerin Aşk olan varlığı O gidince karardı. Yüzeyinde göğün Beyaz ve kıpırtısızım. Acıdan bir okla çıktım Bekleyiş yatağından. İçimde siyah bir taş. Atları gördüm. Kapı önlerinde oturan insanı, sözü. Çok yaşanmış bir çığlıkla hayat. Bir sırrın bana verilmediği yerden Sordum ona Bana ne söyleyeceksin? Çölün söylemediği ne? Ruhumu orada tutan ağırlıkla Geceye ilendi tenim. Ve çağırmadı çölü varlığım Ondan sonra. Aynaya dönüyorum Değişmiş gözlerim. Çölde kumlara bakan kadın Kedere bakan Artık benim. Gördüm çizgilerini avuçlarının Çöl her şeyi söyledi bana. Anladım nerede bitti aşk Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem Neden sığmadı varlığa. Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum. Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin Yakaran çizgisine. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata. Artık beklemiyorum Kal orada. Geride, tepelerin art arda dizilmekle Var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi. Bir hiç ve gölge. Gece ay Gece tül ve yokluk. Yok gece. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata. Bejan MATUR
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.