Konuşacağınız ne çok şey vardı, sustunuz. Dinlenmediğiniz için değildi birdenbire dudaklarınızı kilitlemeniz. Yanınızdakilerin gözlerinde görmek istiyordunuz kelimelerinizin ateşini. Şömineye düşer düşmez alev alan odunlar gibi çatırtıyla yanmadıkça sözcükleriniz, konuşmanın bir anlamı yoktu. İyi de ne zaman geldiniz şöminenizin başına. Beslemediğiniz ateşin ilk kelimenizle harlanmasını bekliyorsunuz.