Yiğitsi suskun ve yalnızsı ozanlar gitsin de bir ayakkabının nasıl yapıldığını, bir balığın nasıl tutulduğunu ve nasıl çatılarda akan yerlerin onarıldığını öğrensinler, çünkü işleri tümüyle gevezeliktir ozanların, acılı, kanlı, umutsuz; mayıs gecelerine, guguk ötüşlerine, dünyanın gerçek sözcüklerine karşı gevezeliktir. Çünkü aramızda, ah kim çıkar aranızda, kim kurşunlarla delik deşik bir akciğer hırıltısına bir şiir düzebilir, kim bir idam mahkumunun çığlığını şiire dökebilir, kim bilebilir o ölçüyü, bir ırza tecavüze uygun düşecek o ritmik ölçüyü, kim makinelilerin uluyuşunu verecek bir vezin bilebilir ve bir sözcük, artık içinde göğün yansımadığı, yanan köylerin bile yansımadığı ölü bir at gözünün yeni susmuş çığlığını anlatabilecek bir sözcük bulabilir, hangi basımevinde yük vagonlannın pas kırmızısı, bu dünya yangını kırmızısı, ak insan tenindeki bu kurumaya başlamış kan kabuklu kırmızı için bir harf bulunabilir?