Psikiyatrist baskıcı bir rol oynar. Onun temel kaygısı bireyin sağlığı ve sözümona ruhsal sağlığı değildir.
Onun temel yükümlülüğü, yönetici seçkin kesimin, sınıfın, partinin ya da kültürün buyurduğu
onaylanmış standartları savunmaktır. Bu standartları savunmakla psikiyatrist, bireyin gelişimini ve
özgürlüğünü sınırlayan o kurumları da güçlendirmiş olur. Askeri psikiyatristin rolü, çok açık bir örnektir.
Önüne, savaşmaktan, başkalarını öldürmekten ödü kopan bir asker getirildiği zaman, psikiyatristin
görevi, onu bir an önce, savaş alanına geri göndermektir. Psikiyatristin ve onun temsil ettiği güçlerin
bakış açısına göre, normal olan, askerin katil fonksiyonunu yerine getirmesidir. Anormal sayılan ise, bu
delikanlının korkması, savaşmak istememesi, öldürmek istememesidir. Psikiyatristin görevi onu yeniden
katil kimliğine kavuşturmak ve bunu mümkün olan en kısa sürede yapmaktır. Savaşma kararını,
başkalarının öldürülmesi kararını, belki de homo sapiens türünün ve bizimle birlikte daha pek çok türün
yok olmasına yol açacak bu kararı veren “liderler”in akıl sağlığını sorgulamaksa, hiçbir zaman
psikiyatristin görevi sayılmaz ve sayılmamıştır bugüne dek.
Psikolojinin, askeri psikoloji diye adlandırılan bir dalı vardır. Bu daim başlıca görevi, orduları ve
askerleri daha etkili öldürme araçları haline getirmenin psikolojik ilke ve yöntemlerini araştırmaktır. Bu
araştırmacılar, bütün diğer bilim adamları gibi yıllık bilimsel toplantılarını yaparlar, onlarla aynı itibarı
paylaşır, araştırmaları için gerekli parayı alırlar ve genellikle meslektaşlarından daha çok kazanırlar. Öte
yandan hiçbir yerde, hiçbir ülkede, barış psikolojisi diye bir ihtisas dalı ya da araştırma alanı yoktur.