Gönderi

İnsanın biricik yüzü onun kişisel serüveninin biricikliğine karşılık verir. Buna karşın, toplumsal ve kültürel Wheeler onun biçimini ve hareketlerini belirler. 100 ortak yönelimler ile her oyuncunun sergilediği kişisel tavrı arasında bir uzlaşma sunar dünyaya. Onu katleden mimikler ve duygular, görüntüsünün sahnelenişi(saç biçimi, makyaj vs.) oyuncunun kendince bir şeyler çıkardığı toplumsal bir simge alanına bağlıdır. Kişi yüz çizgilerinde yalnız değildir, başkalarının yüzleri de açıkça oradadır. Ama yabanıl çocuk, otistik ya da doğuştan kör, yalnızca kendisiyle ilgilenen çevreden gelecek müdahelenin toplumsallaştırabildiği dilsiz bir yüz sergiler. Dolayısıyla, yüz ötekinin yeridir; toplumsal bağın merkezinde, çocukla annesinin (ilk yüz) başlangıçtaki karşılaşmasından doğar ve gündelik yaşamda kurulup bozulan sayısız ilişkide sürer. Yüz bir simge konusudur. Ama insanın kendisi için, çoğunlukla sorunlu, muğlak bir yerdir. Bu anlamda Rimbaud’un “Ben bir başkasıdır.” sözünün yüzün bir başkası olması olgusunda bedendeki en şaşırtıcı ifadesini bulduğu söylenebilir. Sorular ondan doğar: Neden, bu çizgiler var? Benimle ne ilgisi var? Filme ya da videoya çekilmeyi duraksamadan kabul eden kişilere seyrek rastlanır. Kimi toplumlar portrenin her türlüsüne karşı tabular geliştirmiştir, fotoğrafı reddederler. Görüntünün insanın kendisi olmasından ve görüntüyü ele geçiren kişiye objektifin tuzağına düşmüş o safdile karşı ölümcül ya da zararlı bir güç vermesinden korkarlar.
·
1 görüntüleme
Gizem Egeli