erasmus’un yolda arkadaşını eğlendirmek için yazdığı bu kitap 2018 dünyasında halen okunmakta ve bizleri de
eğlendirmektedir. e herkese nasip olmuyor böyle deli bi’ arkadaş.
kitabın bende 1956 baskısı mevcut ama Hasan Ali Yücel serisi de bu kitabı basmaktadır. gelelim inceleme vari yazımıza.
kitabı okurken alıntı yaparak zaman kaybetmeyi hiç mi hiç istemediğimden son 20-25 sayfaya kadar hiç alıntı yapmadım. ama bu demek değil ki, eğer yazı sonrası enerjim kalırsa buraya alıntılar yığmayacağım.
şimdi övülen delilik nedir kardeşim? derseniz tam net bir cevap veremem. ikiye ayırmış deliliği: 1) gerçek bilgelik deliliktir 2)kendini bilge sanman deliliktir
ha?!
yaa kalıyoruz biz de bu ince mizahı karşısında. bi ara deli olmayı da istemedim değil hani.
orta çağdaki egemen ahlak anlayışına derin bir eleştiri getirmiştir ve bunu o dönem sözü hiç geçmeyen kadın üzerinden yapmıştır. kitapta kendini kadın olarak tanıtmıştır ama öyle böyle bi kadın değil, deli dolu bi kadın.
“bir kadın yaratın, onu erkeğe eş olarak verin. kadının çılgın ve uçarı bir hayvan olduğu doğrudur ama hoş ve eğlencelidir de. erkekle birlikte yaşarken, çılgınlıklarıyla onun kasvetli ve asık suratlı huyunu hafifletip yumuşatmasını bilecektir.”
“çünkü işin doğrusu, erkeklerden daha çok mesut olmalarını deliliğe borçlu değiller mi?”
“kadınsız yemeğin tadı çıkar mı çıkmaz mı, hiç bunun üstüne duracak değilim. muhakkak olan şu ki, delilikle neşelenmedikçe, her yemek tatsız ve kasvetli olur.”
ha hazır başlamışken cariyelerinden de bahsedelim. (kadınlar bölümünün hemen öncesinde) küstah bir bakışla bakan; benbenlik. güler yüzlü ve alkışlamaya hazır olan; yüzegülücülük, uyuklayan; unutma, kollarını kavuşturan; tembellik, çelenklerinden, katif kokularından belli olan; şehvet, hayasız ve kararsız bakışlarla etrafa bakan; bunaklık, teni parlak; zevkü safa. dünyayı idare edenleri bu cariyeler sayesinde idare ettiğini söyler.
dindarlık ve ahlakçılık üzerinde durur ve teologlara derin bi hicivle yoğrulmuş eleştiri sunar
yunan mitolojisini a‘dan z‘ye bilen ve bize de bir şekilde öğreten hümanist Erasmus‘un kitabını baştan ayağa incelemek ciddi bir emek ve mesaidir. en son şu altı çizilesi alıntıyla noktalamak istiyorum
“insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? kendi kalbi ile barışık olmazsa, başkalarıyla iyi geçinebilir mi? kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi? bu soruların hepsine evetle cevap vermek için, deliliğin kendinden daha deli olmak lazımdır.
(Nietzsche- öyle bir hayat yaşıyorum ki şiiri geldi aklıma.
düşün, kim üzebilir seni senden başka?
kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
her şey sende başlar, sende biter...
yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini.
ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz…)