Gönderi

323 syf.
7/10 puan verdi
Oxford Üniversitesi’nde İnsan Genetiği profesörü olan yazar, genetik konusundaki temel bilgileri ve tarihsel gelişmeleri yeri geldikçe metne yedirerek, mitokondriyal DNA (mtDNA) konusundaki kendi araştırmalarını, elde ettiği bulguları ve bunlara dayanarak yaptığı yorumları derlemiş. Ama ne zaman? 2001 yılında. Sykes, Avrupalıların mtDNA’ları üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda, dizilimleri 7 gruba ayırabileceğini görmüş ve her bir grubu birer kabile olarak düşünüp, ortak annelerine yani “kabile anneleri”ne birer ad vermiş: Ursula, Xenia, Helena, Velda, Tara, Katrine, Jasmine. Kitap 23 bölümden oluşuyor. 15 ilâ 21.bölümlerde, söz konusu 7 kabile annesinin yaşamlarından BÜTÜNÜYLE KURGUSAL kesitler var. Bilimsel bilgi yüklemesine alışık olmayan okurun, konuya ilgisini pekiştirebilecek olması açısından kabul edilebilir olsa da, ben yüzeysel olarak göz gezdirip geçtim bu kurgusal öyküleri. Kitabın 11.bölümünde yazar şöyle diyor: “mtDNA’nın, insanlığın geçmiş tarihinin derinliklerine inebilmemize yardımcı olan özelliklerinden biri, rekombinasyon sürecinden geçmediği için taşıdığı bilginin yıllar boyu aynı kalmasıdır. Benim mitokondrim ile ninelerimin mitokondrileri arasındaki tek fark, geçen binlerce yıl boyu oluşan mutasyonlardır. mtDNA da rekombinasyon sürecinden geçseydi, hepimizin bir sürü soyağacı olurdu. O zaman, mitokondriyal genetiğin içerdiği tüm varsayımlar anlamsızlaşırdı.” Yani Sykes, mtDNA’nın insanda kesin olarak sadece anneden geçtiğini, hücrelerde hepsi birbirinin aynı olan mtDNA’ların birbirleri ile bir şekilde parça alışverişi yapsalar bile sonuçta özdeş olduklarından “rekombinasyon” diye bir durumun söz konusu olmadığını vurguluyor ve ekliyor: Şayet öyle bir şey olsaydı, mtDNA aracılığıyla yapılan çalışmaların tümü asılsızlaşırdı. Kitap ülkemizde 2007 yılında basılmış olmasına karşın, doludizgin ilerleyen ve her gün onlarca yeni keşfin yapıldığı genetik alanındaki son duruma dayalı hiçbir güncelleme notu eklenmemiş. Ben 2018 yılı itibariyle Google’a durumu sorduğumda, ilk olarak 2002 yılında Kopenhag’da bulunan Rigshospitalet Üniversite Hastanesi’nden Marianne Schwartz ve John Vissing tarafından yapılan bir çalışma dikkatimi çekti: 28 yaşındaki bir hastanın kaslarında bulunan mtDNA dizilimlerinin çoğunun babasının ve amcasının dizilimleri ile uyumlu olduğu, öte yandan kan, saç kökü ve fibroblast dokularında bulunan mtDNA dizilimlerinin annesininki ile uyumlu olduğu belirlenmişti. Bilimciler, çok ender de olsa, babadan mtDNA geçişinin gerçekleşebildiği sonucuna varmıştı. Sonra Wikipedia’nın “Paternal mtDNA transmission” başlıklı makalesini inceledim. Son 17 yılda, anlaşılan literatür epey zenginleşmiş ve babadan mtDNA geçişi, dolayısıyla rekombinasyon yolu ile mtDNA değişimi artık olanaksız görülmekten çıkmış. Yine de bunun enderliğinden ötürü, mtDNA’ya dayalı çalışmaların pek çoğunun büsbütün geçersizleşmediği de belirtilmiş. Yani rekombinasyonun olabilirliğinin olması, Sykes için korktuğu kadar vahim bir durum oluşturmayabilir, anladığım kadarıyla. Zaten sanıyorum biyoloji söz konusu olduğunda, istisnası olmayan kaide çok az (yaşam bir yolunu buluyor); fiziğin tam tersine. Kitabın 46. sayfasında geçen, Watson ile Crick’in DNA’nın yapısını çözmek için x-ışınları ile bazı deneyler yaptıklarının doğru olmadığına dikkat çeken bir eleştiri okudum ayrıca. Kitabı okurken bunu irdelememişim ama belleğimi harekete geçirdiğimde, ben de eleştiride söz edildiği gibi, Watson&Crick’in Rosalind Franklin’in deneysel sonuçlarından yararlandığını okuduğumu anımsadım. Ayrıca, kitapta Sykes’ın çeşitli anlaşmazlıklar yaşadığını belirttiği meslektaşı Erika Hagelberg, kitap hakkında bir inceleme yazmış. Önemli bilimsel gelişmeleri anlaşılabilir bir dille anlatmakla birlikte, müşteri hedefli olduğu belli olan bir kitap olduğunu, Sykes’ın ticari DNA analiz şirketi Oxford Ancestors için iyi bir reklam aracı görevi göreceğini söylemiş. Şuradan okunabilir: researchgate.net/publication/253... Sonuç olarak, bizim ülkemizde şu anda en çok gereksinim duyulan şeylerden birinin “bilime ilgiyi artırmak” olduğunu düşündüğüm için kitabın okunmasını önerebilirim. Çünkü akıcı ve sürükleyici bir dille yazılmış; okurun konuya ilgi duymasını sağlayabilir. Biz toplumun geneli olarak belli bir bilimsel ilgi, sonrasında bilimsel okuma ve dolayısıyla bilimsel altyapı edindikten sonradır ki, popüler bilim kitaplarını gerçekten eleştirebilmeye ve aralarında adamakıllı eleme yapmaya başlayabileceğiz. Ancak ondan sonradır ki, yayınevleri de seneler önce çıkmış kitapları ülkemizde basarken nelere dikkat etmeleri gerektiğini keşfedecektir.
Havva'nın Yedi Kızı
Havva'nın Yedi KızıBryan Sykes · Çitlembik Yayınları · 200784 okunma
·
103 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.