Gönderi

İNCELEMEEEEE TARİH VE DİL TEZLERİ PROJESİ Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir. Gerçekten de öyle değil mi? Hele ki son zamanlarda her isteyenin kendine göre bir tarih uydurabildiği zamanımızda. Sosyal meydanın bu kadar etkin kullanılmasının en etkileyici yanlarından birisi de bu bence. Çok kısa bir sürede insanları sokağa dökebiliyor, farklı toplumsal grupları birbirlerine etkin bir biçimde düşman edebiliyorsunuz. Ve tarihi kullanmak bunu çok daha kolay bir hale getirebiliyor. Çünkü eğitim sistemimiz o dereceye varmış durumda ki kimse tarihini bilmiyor. İşin en ilginç tarafıysa kendiniz öğrenmeye kalktığınızda bunu başarabilecek seviyede olmadığınızı fark ediyorsunuz. Bazen bunu bile fark edemiyorsunuz. Ne çeşit bir eğitim yöntemi izlemişler üzerimizde bilmiyorum ama özellikle son 30-40 yılın yetişenlerine baktığımızda bunu çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Tarih okuyan arkadaşlar bana kızabilirler ama gerçek şudur ki tarih okuyanların da çok az bir kısmı tarihçi sıfatını hak edebilir potansiyele erişebiliyorlar. İlber Ortaylı bir keresinde şöyle demiş; "Gençler, hem gezmeyi, hem okumayı ihmal etmeyin. Bilmek için ikisi de lazım. Sorguladığınız ya da merak ettiğiniz her şey hakkında kitap okuyun. Sadece ders kitaplarıyla gerçekleri öğrenemezsiniz." Bu sayfayı takip edenlerin kitaplara bir tutkuyla bağlı olduklarını biliyorum. Zira buraya kadar okumazlardı zaten. Fotoğrafı beğenip geçerlerdi. 1935’de Moskova Büyükelçimiz Vasıf Çınar, Çankaya’ya gelir. Mustafa Kemal dalgın dalgın kitap okuyordur. Vasıf Çınar bir anda “Paşam bu denli kitap okuyarak kafanızı yoruyorsunuz, siz Samsun’a çıkarken böyle kitap okuyarak mı çıktınız” demez mi! Mustafa Kemal gülümser ve “Bu tür lafları çok sık duyuyorum, işi gücü yok herhalde kitaplarla uğraşıyor diye dedikodumu yapıyorlarmış, çocukluğumda da böyleydim, elime üç beş kuruş geçince muhakkak yarısını kitaba verirdim, eğer aksini yapsaydım Atatürk olamazdım” der. Gerçekten de Atatürk gibi olmak istiyorsanız size verilenle yetinemezsiniz. Daha fazlasını istemeli daha fazlasını arzulamalısınız. Daha etkin mücadele etmelisiniz. Mücadele mi? Bu da ne demek şimdi? Savaşta mıyız kardeşim! diyorsunuz muhtemelen. Evet, savaştayız. Kültür savaşındayız. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Bu sandıklar çok mühimdir, savaşta onlarla cephane taşımıştık, şimdi o savaş bitti, kültür savaşımız başladı, bu yeni savaşımızın cephanesi kitaplardır”. Ve maalesef biz o savaşı kazanmadık ama mücadele etmeyi de bırakmadık. Bizi yetiştiren kendi eğitim sistemimize rağmen direnmeye devam ediyoruz. Bakın size başka bir şeyden bahsedeyim. Mustafa Kemal. 1930 yılında Galatasaray Lisesi’ne gelir. Tesadüfen o gün orta son sınıf öğrencilerinin tarih-coğrafya sınavı yapılıyordu. Sınav salonuna girdi, öğrencileri tek tek ayağa kaldırıp şu soruları sordu: “ -Attila’nın Romalılarla harbi sırasında Afrika’dan İspanya’ya geçen ilk Arap ordusu kaç kişiydi? Bunların içinde karç Türk bulunuyordu? Bu ordu nereye ayak bastı? Hangi istikamete doğru gitti? İlk olarak hangi şehri zaptetti? -Sevr ve Lozan antlaşmalarını mukayese ediniz? -Şimendifer siyaseti nedir? -Batı Anadolu’nun ehemmiyeti nedir? -Etilerle(Hititler) Mısırlılar arasındaki muharebeyi anlatınız? -Asur, Elan ve Akad medeniyetlerini Mısır medeniyetiyle mukayese ediniz?” Bu soruları üniversite tarih öğrencilerine sorarsak sizce ne cevap alırız? İşte bu yüzden Tarih ve Dil Tezleri Projesini geliştirdi. Bu projenin temel amacı Türk tarihinin ve Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini gözler önüne sererek Türkleri “barbar-dolikosefal-sarı ırktan” diye aşağılayan emperyalist ve ırkçı batı merkezli tarih anlayışına bilimsel yöntemlerle baş kaldırmak diğer yandan çok uluslu ümmet imparatorluğundan vatandaşlık bilincini esas alan bir ulus devlete geçiş sürecinde bu yeni devlete tarihsel ve kültürel derinlik kazandırmaktır. Atatürk’ün okuduğu 5000’e yakın kitaptan 879’u tarihle ilgilidir. Günümüz siyasilerinden oldukça farklıdır o. Çünkü bugün milletin egosunu tatmin etmeye çalışan bir tarihi söylem peşine düşmüş durumdalar. Ancak Atatürk, tarihi anlayarak ve analiz ederek okuyup bütün bu tarih birikiminden Türk devrimine tarihsel bir derinlik kazandırmak için faydalanmıştır. Onun tarih anlayışı millet anlayışını da yansımıştır. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Türk milletini Kürt, Çerkez, hatta Laz veya Boşnak olarak adlandırmak geçmişin baskı dönemlerinin ürünü yanlış adlandırmalardır. Aslında bunların hepsi “genel Türk topluluğu gibi” aynı geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahiptirler. Türk Tarih Tezi bu gerçeği ortaya koymuştur.” 1932’de 1.Türk Tarih Kongresi toplanmıştır. Atatürk bu kongreye büyük önem vermiş, her fırsatta katılmış, bildirileri dinleyerek notlar almıştır. 1937’de 2.Türk Tarih Kongresi toplanmıştır. Dünyada altı gün süren bir bilimsel kongreyi baştan sona izleyen tek devlet başkanı belki de Atatürk’tür. 90 kadar bildirinin tamamını okumuş, hatta bir gecede 10-15 bildiri okuyarak Türk Tarih Kurumu’na görüş ve düşüncelerini bildirmiştir. Ve tabi ki Türk Tarihi çalışmaları Türk Dili çalışmalarını da zorunlu kılmıştır. Osmanlı döneminde 19.yüzyıla kadar Türkçenin bir dilbilgisinin olduğu dahi düşünülmemiş, bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Zaten 8.yüzyıldan itibaren Türklerin Müslüman olmalarıyla Arapça ve Farsça ağırlık kazanmaya başlamış, Türkçe unutulmaya yüz tutmuştur. “Türk demek dil demektir” diyen Atatürk, Türk dilinin sadeleştirilmesi ve köklerinin bulunması için 535 edebiyat 397 dilbilim kitabı okumuştur. Atatürk, Türkçenin yüzyıllar içerisindeki kayıp köklerini ararken dünya dillerine yönelmiş, değişik dillerin etimoloji sözlükleri, klasik sözlükleri ve gramerlerini derinlemesine incelemiştir. Temmuz 1932’de program ve tüzüğünü kendisinin hazırladığı Türk Dil Tetkik Cemiyeti’ni kurmuştur. 1936’da Türk Dil Kurumu’na dönüşen bu cemiyet yerli ve yabancı sayısız uzmanla çalışmış, Türk dilini dünya dilleri arasındaki yaraşır yerine eriştirmişlerdir. Bu yola bine yakın kitap okumuş olan Atatürk, Güneş Dil Teorisi’ni geliştirmiştir. Bu teorinin amacı, Sümerler, Hititler, Etrüskler gibi eskiçağ uygarlıklarının dillerinin kökeninde Türkçenin yer aldığını kanıtlayarak Türk Tarih Tezini dilbilimle desteklemektir. Yapılan tüm bu çalışmalar, on yıl gibi kısa bir sürede antropoloji ve tarih öncesi arkeoloji dünyasında Anadolu halkı ve Türklerle ilgili önyargıların kırılmasını sağlamıştır. Türklerin sarı ırka mensup olduğuna yönelik genel kanı çürütülmüş ve Anadolu insanı sınıf atlamıştır. Türk Tarih Tezi çalışmaları sayesinde Türk insanı Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan binlerce yıllık kökleriyle tanışmış, ilk atalarının uygarlık kurucusu olduğunu öğrenmiştir. Türk Dil Tezi çalışmaları sayesinde ise 600 yıl kadar unutulan, unutturulan, Arapça, Farsça sözcüklerin istilasına uğrayan Türkçe derlenmiş, tarama ve türetme çalışmalarıyla adeta yeniden diriltilmiştir. Türk Tarih ve Dil Tezleri; Charles Darwin, eski İngiliz Başbakanı William Gladstone, bir diğer İngiliz Başbakanı Winston Churchill’in Türkler hakkındaki aşağılık görüşlerine ve ırkçı Batıya adeta bir baş kaldırıdır. Her devrimi gibi bu da unutturulmaya çalışılmış belki de unutturulmuş olan Atatürk, yeniden Türkiye’nin kurtuluş reçetesi olacaktır… Unutmayın Türk Milleti, Atatürk son söz değil dünya durdukça ön sözdür…
·
44 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.