Gönderi

281 syf.
10/10 puan verdi
Cinsel Devrim: Özgürleştirmeyen Özgürlükler
Yaşadığımız dünya bir engellenmeler dünyasıdır. Toplulukla beraber olabilmek için ölene kadar arzu, istek ve fikirlerimizi kısıtlama/gizleme yoluyla yaşarız. Toplum, en küçük birim olan aileden başlayarak "yusyuvarlak bir boşluğa sığabilmek için köşelerimizi törpüleyebilmek" adına çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Bütünden kopulmaması için ödül-ceza sistemlerimiz her alanda mevcuttur. İsteklerin bastırılmasında en büyük güçlük cinsellik konusunda ortaya çıkmıştır. Çünkü çok güçlü bir doğal güdüdür ve başka yöne kanalize edilmesi diğer arzular kadar kolay değildir. Bu yüzden tarihsel süreçte diğer insancıl tutkulardan çok daha fazla mücadele edilmiştir. Ahlaki açıdan kötülük atfedilmesinden, sağlığa zararına kadar üzerinde sayısız spekülasyon yapılagelmiştir. (Bu bastırma ve yasaklama durumu bir tek cinsellik konusunda olsaydı bunu anlamakta zorlanabilirdik. Yönetenler için amaç insanın tüm isteklerinin kırılmasıdır. Hükmetme ve sömürmenin söz konusu olmadığı ilkel topluluklarda bireylerin isteklerinin kırılmasına da gerek kalmaz ve insanlar cinsel ilişkilerde suçluluk duygusuna kapılmadan yaşarlar.) Kitapta geçtiği şekliyle: "Sert ahlaki ilkelerin varlığı, öteden beri, temel yaşama gereksinimlerinin ve özellikle cinsel gereksinimlerin doyurulmadığını gösteren kanıt olagelmiştir. Doğal cinsel gereksinimlere kara çaldığı ya da yadsıdığı için, her türlü ahlaki düzenleme özü gereği cinsel yaşama karşıttır. Bütün ahlakçı görüşler yaşama karşıdır; özgür toplumun temel görevi, üyelerinin doğal gereksinimlerinin doyurulmasına olanak hazırlamaktır." Bu engellemelere rağmen kendi bireysel devrimini yaptığına inanan ve cinsel tabulari aştığını, cinselliğe fazla anlam yuklemedigini, bunun yemek-icmek kadar doğal olduğunu düşünen kişiler bile, bilinçli olarak cinselliği tercih etmeyen erkeklere gay - kadınlara ise frijit, aseksüel muamelesi yapmaktan ve bu insanları sonu nevrozla bitecek süreçle ilişkilendirmekten geri durmuyorlar. Oysaki kişiler sonuçlarını ve zararlarını göze alıyorlarsa onları doyum veren bir cinsel ilişkiye zorlayamayız. "Bir kimse, sinir hastalığına tutulma, işini ve mutluluğunu köstekleme pahasına perhizde yaşamak istiyorsa, yaşasın! Ama öbür insanlar da düzenli ve doyurucu bir cinsel yaşama kavuşmayı deneyebilsinler!" Cinsel devrim ise konu üzerinde dayatılan her türden fikrin özgürlüklere ket vurmasından yola çıkar. Erkeğe tavşan gibi sevişecek ortam sunmak değildir amaç. Kadının meta olmaktan çıkarılması, bireyliğinin kabul edilmesi, kimin kiminle nerede ve ne zaman seks yapacagina(ve hatta yapmayacağına) karışılmaması ve farklı cinsel tercihlerin yadırganmamasını kapsar. Modern insan özgürlüğünu ilmek ilmek dokumak zorunda. Fransızların güzel bir sözü vardir: her sey avantajinin dezavantajini, dezavantajinin avantajini tasir." Baudlrillad da Kötülüğün Şeffaflığı'nda bu dezavantajdan bahseder: "Her devrimin tuhaf sonucudur bu: belirsizlik, sıkıntı ve bulanıklık devrimle başlar. Orji bir kez bitmeye görsün, özgürleşme, herkesi kendi cinsiyetinin ve cinsel kimliğinin arayışıyla baş başa bırakır: göstergelerin dolaşımı ve hazların çeşitliliğinden dolayı bu arayışa bulunacak cevap ihtimali giderek azalmaktadır." Farklı tercih veya arzulardan dolayı duyulan utanç büyük sorunlara sebep oluyor. Yapılan bir araştırmada üniversite öğrencilerinden "kızlı-erkekli" bir çoğunlukta tecavüz fantezisi olduğu ortaya çıkmış. Kimse kendini tecavüzle ilişkilendirmek istemez ancak dile gelmeyince yok olmuş olmuyor bu arzular. Bildiğimiz kadarıyla Avrupa'da insanlar pedofili, zoofili vs türünden eğilimleri olduğunu biliyor ve tedavisiyle beraber normal hayatına devam ediyor. Bizimki gibi benliğini bulamamış ve yalpalayan toplumlarda ise pedofili, zoofili gibi yıkıcı eylemlere çok ses çıkmaz ve geçiştirilirken; standart bir kadın-erkek cinselliği, insanların sosyal hayatını bitirecek seviyeye geliyor. Normal olan anormal, anormal olan da normal olmuş durumda. Kendimizi kabullenmekten bahsediyorum çünkü kabullenmedikçe dikkatimizi daha çok çekmesine sebep oluyoruz. Ayrıca savaş verdigimiz ve oldugumuz gibi davranmaktan kacinmak zorunda olduğumuz bir sürü durumun içerisindeyiz zaten medeniyette. Bir de benliğe savaş açmak kazanamayacagimiz yıkıcı bir sürece girmemiz demektir. Prosut'a göre arzularımızın tatmin edilmesini pek önemsememek, hatalı bir düşünce olsa gerektir; çünkü bir arzumuzun gerçekleşemeyece­ğini düşündüğümüz anda, onu tekrar önemseriz; ancak gerçekleşeceğinden kesinlikle emin olduğumuz zaman, peşinden koşulmaya pek de değmediğine hükmederiz. Yasakların cazibesi işte bundan gelir. Sadizme ismini veren ve cinsel hayatı oldukça sansasyonel olan Sade'in karısına yazdığı mektuptaki suçluluk duygusu dikkat çekicidir. "Şehvet düşkünüyüm ama kalbim temiz" minvalinde bir mektup. Oldukça tanıdık. Cinselliğini yaşayan insan bundan suçluluk duymaktan kendini alamıyor. Diğer insanların hakkımızdaki fikirleri olmasa yine de iç dunyamizdaki fantezilerden utanır mıydık? Kimseye zarar vermedigimiz halde üstelik, ahlak zafiyeti içinde oldugumuz düşünür muyduk? . Schopenhauer şunu söyler: "bir kişi, ne istiyorsa yapabilir fakat ne isteyeceğini isteyemez". Benim asıl karşı çıktığım, arzularla ilişkilendirilen utançtır. Çoğu ailenin yıkılmasında, ilişkilerin bitmesinde bu utanç duygusunun yarattığı gizlilik ve gerilim hali yatıyor. Günümüz toplumu her konuda olduğu gibi cinsellik alanında da yanlışların içinde. Bir tarafta popüler kültüre kurban gitmiş hedonist cinsellik, diğer tarafta insandan alınıp apayrı bir yerde konumlandırılan yasaklanmış cinsellik. Bastırılan ve yasaklanan cinsellik de insanları mutlu edemiyor, serbest ve özgür bırakılan cinsellik de. Cinselliğin kişilerin inisiyatifince yaşanması bir özgürlüktür ancak özgürleşmeyi sağlamaz. Özgürleştirmeyen özgürlüklerdendir. Çünkü insanların olaya bakışları yanlış. Karşı cinsi bir rakip, düşman ve en önemlisi bir yabancı gibi görüp, ona yararlanılması gereken bir nesne gözüyle bakıyoruz. Tıpkı doğaya ve hayata yaptığımız gibi. Ne insan, ne de onun cinselliği bir mal, bir meta ve bir tüketim aracı değildir. Ona sahip olunamaz ve o elde edilemez. Rollo May'in modern topluma dair tespiti bu durumdan bahseder: "Otantik yakınlık için gereken cesaretin kamçılanmasına engel olmak için günümüzün yaygın bir pratiği sorunu gövdeye kaydırma, onu basit bir fiziksel cesaret haline getirmektir. toplumumuzda fiziksel soyunma, ruhsal ya da tinsel soyunmadan daha kolay. gövdemizi paylaşmak, daha kişisel olduğu hissedilen ve paylaşılmasının bizi daha zedelenebilir kıldığını denediğimiz fantezilerimizi, umutlarımızı, korkularımızı ve arzularımızı paylaşmaktan daha kolay. tuhaf nedenlerle en önem taşıyan şeyleri paylaşmakta utangacız. böylece insanlar, bir ilişkinin daha 'tehlikeli' olan yapısından kurtulmak için hemen yatağa atlayarak kısa-devre yapıyorlar. ne de olsa gövde bir nesnedir ona mekanik davranılabilir." Toplumun en büyük sorunlarından biri "bastırılmış cinsellik" değil, "yanlış bastırılmış cinselliktir". Cinsellik kurallar ve din gibi şeylerle değil, bilinçle bastırılmalıdır(daha doğrusu yönlendirilmelidir) cinselliğini hiç bastırmayan toplum, ilkel kalmaya mahkumdur. Cinsel uyarımın biyolojik yapımızın derinliğinden olanca doğallığıyla ortaya çıktığını kabul etsek de, doyuma ulaşmak için yalnız eş aramayı değil, eşin onayını, cinsel eylemin gerçekleşmesinin maddi koşullarını da içerir o. Yani cinsel uyarımın doyumunu zorunlu olarak erteleten, geciktiren bazı toplumsal kültürel dış dolayımlar vardır cinsel birleşme için. Bu gizli gizli bekleyiş evresinin süresi, yalnızca bireysel olmayıp tüm insan türünü ilgilendirir. İlkel erkek bile avının üstüne atlayan bir hayvan gibi atlamıyordu kadının üstüne; kadının onayını bekliyordu. Bu onay, zamanın toplumsal ve kültürel koşullarına bağlı olup psikolojik, görel olarak karmaşık bir ilişkiler ağı barındırıyordu içinde.” Günümüzde de toplumsal normları, onay mekanizmasını, birey ve toplum kavramlarının sınır ve güçlerini kökten değiştirmediğin sürece birey bazında yapılacak cinsel devrim de devrimci cinsel söylemler de kişiyi yormaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü cinsellik teoride en az iki kişiyi kapsasa bile pratikte o iki kişinin de sosyal çevresinin etkisi göz önünde bulundurulğunda bireysel özgürlük duygusuna ulaşabilmek pek bir şey ifade etmiyor ve hatta kişiyi, özgürlüğünü yaşayamayacağı bir hapishaneye mecbur bırakmak suretiyle iç gerilimini arttırıyor. "Cinsel yönden hasta toplumumuz cinsel sağlığın düzeltilmesi girişimine katkıda bulunmaya yanaşmadığından, bedensel boşalma gücünün yeniden kazandırılması çalışmaları bin türlü aşılmaz engelle karşılaşır: ilk engel, hastanın, iyileşmeye yüz tuttuğu zaman rastlayabileceği cinsel yönden sağlıklı kişilerin sayısının sınırlı oluşudur; ardından da, zorlayıcı cinsel ahlakın getirdiği türlü sınırlandırmalar gelir. Cinsel yönden sağlığa kavuşan kişi, sağlıklı ve doğal cinsel yaşamının gelişmesini önleyen bütün şu toplumsal kurum ve durumlar karşısında, bilinçsiz ikiyüzlülüğü bir yana bırakıp bilinçle ikiyüzlü olmak zorunda kalacaktır. Kimileriyse, yakın çevrelerini, şimdiki toplumsal düzenin sınırlayıcı etkisini önemsiz kılacak biçimde değiştirebilme yeteneklerini geliştirirler." Kaldı ki bu tür devrimci çıkışlar her zaman toplumu düzeltelim, dünya daha iyi bir yer haline gelsin gayesiyle olmuyor. Aksine, çağımızın en büyük eğilimlerinden biriyle, kimlik ve ego odaklılıkla ilgili oluyor genelde. Farklı olmak isteyen birey, kendisini topluma meydan okuyan, herhangi bir konuda meydan okuyucu şeklinde konumlayarak kendi algılanmak istediği kimliğinin altını çiziyor. Buradan duyduğu tatmin de genelde toplumdan ayrışmış olmak, daha zeki ya da daha cesur olmak gibi öz kabullerle ilintili. Konuyla ilgili Christopher Ryan'ın Cinsel Hepçiller Miyiz? konuşmasının sonundan: "Umudum o ki, daha doğru, güncellenmiş bir insan cinselliği anlayışı, bizi kendimize ve birbirimize karşı daha toleranslı olmaya, alışıldık olmayan ilişki biçimlerine daha saygılı olmaya götürecek, hemcins evliliği ya da çoklu birliktelikler gibi ve sonunda, erkeklerin kadınların cinsel davranışını takip ve kontrol etmek gibi içkin ve içgüdüsel bir hakkı olduğu düşüncesini çöpe atacağız. Ve dolaptan çıkması gerekenlerin sadece eşcinseller olmadığını göreceğiz. hepimizin içinden çıkmamız gereken dolapları var. Değil mi? Ve o dolaplardan çıktığımızda kavgamızın birbirimizle olmadığını fark edeceğiz. Kavgamız; arzuyu mülk haklarıyla bir araya getiren, anlayış ve empati yerine utanç ve kafa karışıklığı yaratan, tarihi geçmiş, viktoryen bir insan cinselliği anlayışıyla. Mars ve Venüs'ün ötesine geçme zamanı geldi çünkü gerçek şudur ki erkekler Afrika'dandır ve kadınlar da Afrika'dandır"
Cinsel Devrim
Cinsel DevrimWilhelm Reich · Payel Yayınları · 2010142 okunma
··
842 views
Earthling okurunun profil resmi
Wilhelm Reich okunması gereken yazarlardan zira Freud başta olmak üzere pek çok otoriteye karşı gelen fikirler ileri sürüyor. Bu nedenle pek ünlü değildir. Sanıyorum ince ve popüler olması sebebiyle en çok Dinle Küçük Adam kitabı okunuyor bu sitede de ancak çok daha derinlikli kitapları var. Cinsel Devrim de bunlardan biri. Bir söz vardır cinsel devrim ile ilgili: devrim oldu ama cinsel olmadı. Oldukça sorunlu bir cinsellik anlayışımız ve sorunlu cinsel yaşantılarımız var. Coğrafya fark etmeksizin doyuma ulaşabilen insan sayısı oldukça az. Bu oran kadınlarda çok çok daha az. Ben erkeklerin de abartıldığı kadar zevk aldığını düşünmüyorum ancak kurulu bir robot gibi devamlı seks araması gerektiği diktesi erkeği cinsellikten zevk alıyormuş gibi gösteriyor. Sevişme, işteş bir eylem olmasından ötürü bir tarafın zevk almıyor olması diğer tarafi da otomatik olarak düşürür. Ego savaşımı vermek ve bunun hazzını duymak seksten zevk almak değildir. Cinselliğin canlandırıcı etkisinin çokça üzerinde durulmasına karşın(seksin ayıp, günah olmasından bu propagandaya döndüklerine göre bunun da başka bir sorun yaratacağını varsayabiliriz) , hakim cinsellik anlayışı değil canlandırmak tam aksine insanları tüketiyor.
arifsahin okurunun profil resmi
Müthiş bir inceleme olmuş. Benim en çok dikkatimi çeken bölüm şurası: "Toplumun en büyük sorunlarından biri "bastırılmış cinsellik" değil, "yanlış bastırılmış cinselliktir". Cinsellik kurallar ve din gibi şeylerle değil, bilinçle bastırılmalıdır(daha doğrusu yönlendirilmelidir) cinselliğini hiç bastırmayan toplum, ilkel kalmaya mahkumdur." ... Ne yazık ki, son dönemde cinselliğin bastırılmaması, gözümüze sokulması yaygın bir yanlış düşünce olmuştur. Kendilerini 'özgürlükçü' gören kişiler, halka açık bir alanda cinsellik yaşanmasını normal olarak görmekte veya sosyal medyada bile sürekli cinsellik çağrısı yapmayı çok normal sanmaktadır. Hayır, değildir. Hayvanlar aleminde yaşamıyoruz, onun için toplum önünde cinsellik yaşanılmaz, toplumun gelişmesi için akılcı bir yaşam gerekir.
Earthling okurunun profil resmi
Norbert Elias hayvani ihtiyaçlarımızı kapalı alanlarda karşıladığımızı söyler ve bunun sebebi olarak da hayvani taraflarımızı gizleyerek medeniliğimizi vurguladığımızı belirtir. Yemek yemek, sevişmek, dışkılamak gibi. Yani evet, insanlaşmak yaşadığımız her şeyi açığa vurmamayı gerektiriyor. Hayvanlar dünyasından örnek vererek bunun açıkta yaşanmasının doğal olduğunun savunulması 'Doğallık Safsatası”dır. Bkz:yalansavar.org/2012/06/26/doga... Evrim teorisi, insanla ve yaşamla ilgili bir şeyler söylüyor olmasından dolayı diğer bilimsel teorilerden daha farklı bir yerdedir. Kültürel kodlarımızın çoğunu sorgulamaya açmış ve bizi bilişsel yönden de iki arada bir derede bırakmıştır. İçgüdülerimizin diğer hayvanlardan çok da farklı olmadığını öğrendikten sonra canlıların iki temel amacından biri olan cinsellikle ilgili fikirlerimizin değişmemesi ve bunun köklü bir dönüşüme sebep olmaması düşünülemezdi. Bu abartıların sebebi bilgiyi henüz içselleştirememiş olmamızdan kaynaklanıyor. O kadar uzun süre bastırıldık ki şimdi patlamasını yaşıyoruz. Bernard Muldworf, duygusal yaşamın tarih öncesini, yani insanın insanlaşma sürecini emek ve cinsel ilişkiyle açıklıyor: İnsanın ilkellikten uzaklaşması -insanın insanlaşması- onun kendisi tarafından insan olarak üretilmesi, insanın kendi dışındaki doğanın emekle, kendi içindeki doğanın da cinsel yaşamın değişik derecelerde düzenlemesiyle olanaklı olacaktır. İnsan, emekle kendi dışındaki doğaya, cinsel yaşamla kendi içindeki doğaya egemen olur. Burada yasakların ve tabuların kökeni yatar. Cinsel birleşme gereksinimi doyuma ulaşmak için bir başkasını gerektirir; demek ki toplumsaldır. Özüyle de gercekleşmesiyle de toplumsallaştırılmış bir olgudur. İnsanlara reçete sunmak yerinde olmaz ancak bu kadar çok çeşitli ve yer yer sapkın cinsellik anlayışı da yasaklamalardan ileri geliyor. Çünkü yasaklar parmakla o yönü göstermek gibidir. İlkel halklarda bu yasaklamalar olmadığı için kadın da erkek de diledikleri kadar bir arada duruyor sonrasında yollarına gidiyorlar. Bizde yaşanan aşırılıkların hiçbiri yaşanmıyor şaşırtıcı bir şekilde. Evlilik kurumu ve ilişkiler sevgiden çok iktisadi bağlar üzerine bina edildiğinden baskı altında kalan insan daha uç zevklere kayıyor. Evlilik kurumu zaten çatırdadı. Düzeltmek istiyorsak cinselliği mülkiyetle bir arada tutan zihniyetten bir an önce uzaklaşmamız gerekiyor.
bhmflzf okurunun profil resmi
Böyle kitapların okunmasi ve inceleme yapılması beni mutlu ediyor teşekkür ederim kendi adıma. 👏👏
Kaan okurunun profil resmi
Çok iyi bir inceleme yazısı daha 👏👏 Emeğine sağlık, sayende hem konu ile ilgili kitaplar keşfediyor hem de oldukça faydali bilgiler alıyorum ve bakış açıları kazanıyorum. Bu nedenle sana teşekkür ederim.☺
Earthling okurunun profil resmi
Ben de çok teşekkür ederim ilgi gösterdiğin için Kaan, önemli benim için özellikle senin gibi bir okura ulaşması.😊🌺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.