Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bu bir fikir beyanıdır:
Varlığım illa armağan olacaksa; ırkçılar ve yobazlar hariç, insanlığa, hayvanlara, bitkilere, dağlara, toprağa, toza, böceğe, çiçeğe, denizlere, aya, güneşe, yıldızlara, gezegenlere, akıl gözününün farkındalığına ermiş, ruhunu satmamış tüm her şeye armağan olsun... Irkçı, yobaz veya ruhunu satmış kimseler değilseniz, alınacak, gocunacak dilekler değil, her biri güzel dilekler. Evrensel nitelikler taşıyan, tüm varlıkların ortak paideleri. Salt bu ülke sınırları içerisinde var olabilen bir varlık olarak kabul görmüyorum kendimi, belki de ondan böyle düşünebiliyorumdur. Sizi bilmem ama ben ancak böylesi güzelliklere varlığımı armağan edebilirim. Üstüne de üç elham okurum. Önceleri bizim mahalleye armağan ediyormuşum, çünkü yaşam alanım, tanıdığım insanlar bizim mahalleyle sınırlı idi, sözgelimi benim ülkem mahallem idi. Mahallemdekilerin de sadece Türk olduğunu sanıyormuşum, işin komik tarafi kendim dahil herkesi Türk zannediyormuşum. Bana bunu hatırlattı ve cidden trajikomik bir olay; youtu.be/2IsxkPmH3Sc Sonra bir bakmışım ilçe, il, bölge, ülke, tüm yeryüzü imiş varlığımı bağlayacak olan. Sonradan öğrendim dünyayı, hülasa her şeyi tanımadan bir gelecek çizilemez, dolayısıyla varlık armağan edilemezmiş. Kalkıp başka ülkelerin milliyetçiliğine karşılık ırka, soya sopa varlık armağan edersek, ne onlardan farkımız kalmış olur, ne de onların günahlarıyla aziz oluruz. Benim andımı da ben kendim ederim, kimsenin üzerine vazife değil, çocuklara eğitim verilsin diye vardır okullar, inanç ve düşünce empoze etmek için değil.
··
15 görüntüleme
kyrios maldoror okurunun profil resmi
Hamdi Tayfur; "Yazma da dur! Sıcağı sıcağına yazılması gereken bir konu daha: Andımız! Şaşkınlık içindeyim, koca koca adamlar, başka konular olunca son derece tolerans sahibi insanlar, milliyetçi saiklerle Andımız'ın Danıştay kararıyla geri gelmesine alkış tutuyorlar ve bunu eleştirenleri yerden yere vuruyorlar. Andımız'ı yazan kişi, Reşid Galip, 1930'lu yıllarda, yani Avrupa'da Faşizm dalgasının estiği dönemlerde, bir 23 Nisan sabahı, kızlarının çocuk bayramını kutlamak için onları karşısına alıyor ve ağzından coşkuyla, aşkla "Türküm, doğruyum..." diye başlayan şiirimsi yemin dökülüveriyor. Reşid Galip dönemin Milli Eğitim Bakanıdır ve bu yeminin/andın bütün okullarda her sabah, yüksek sesle, bir ağızdan söylenmesini emreden bir genelge yayınlıyor. O zamandan beri, AK Parti dönemine kadar, kar, kış, yağmur, güneş demeden çocuklar sabahları varlıklarını Türk varlığına armağan ediyor. Benim de çok etmişliğim var. Haram olsun! :) O dönemde Nazi Almanya'sında Nurnberg Mitinglerinde yüzbinlerce Alman toplanır ve Hitler'i selamlayarak varlıklarını Alman varlığına armağan ederlerdi. Reşid Galip, son derece karanlık bir şahsiyet. Rodoslu, eski İttihatçı, Şeyh Sait'i astıran İstiklal Mahkemesi'nin hukukçu olmayan tek üyesi. Birinci Türk Tarih Konferansı'nda Türk ırkının özelliklerini "uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk" olarak tanımlamış. Biraz daha ileri giderek "Müslümanlık: Türk'ün milli dini" adlı tezinde, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Muhammed'in Türk olduğunu iddia etmiş. Türkçe ezan projesinin sahibi. Güneş Dil Teorisi'nin arkasındaki şahsiyet. Standart Türk kafa ölçüsünü belirlemek için kafa çaplarını ölçme işini başlatan kişi. Kısacası Türklük adına ne kadar ırkçı pislik varsa arkasında bu adam var. Reşid Galip'in yazdığı ilk Andımız'da "yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir," şeklindeki ifade daha sonra "yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir," şeklinde değiştiriliyor. "Budun" kavim, ırk veya etnisite demek. Divan-i Lugati't-Türk'te "bod" kelimesine al-kawm anlamı veriliyor. Budununu sevmek, kavmini, ırkını özünden çok sevmek anlamına geliyor. Irkçılıkta tam anlamıyla dibe vuruş! 1930'ların Faşizm rüzgarının bir eseri olan Andımız'ı Türklük adına savunan ve Türk demek Müslüman demektir, Türklük Müslümanlıkla özdeştir, diyenlere de bir çift sözüm var: Balkan insanları için topraklarını işgal eden Osmanlılar ne kadar Müslümansa- Türklük o zamanlar ne kadar ön plandaydı tartışılabilir ama- o kadar Türktü, bu doğru. Adamlar daha önce Türkten başka Müslüman görmemiş ki, başka ne düşünsün! Sırf onlar böyle görüyor diye, Türklükle Müslümanlığı özdeş görmek çarpık bir savunudur. Adam ateist, dini inkar ediyor, ben Müslüman değilim diyor, bu savunuya göre bu kişi ya ateist olmayacak ya da Müslümanlıkla birlikte Türklükten de istifa edecek. Saçmalık! Bu topraklarda iki büyük hastalık var: Sorgulanmayan dine körü körüne bağlılık ve milliyetçilik. İkisinin de özünde bağnazlık var. Türkçüsüyle, Kürtçüsüyle, ulusalcısıyla bütün milliyetçilikler içten içe bizi yiyip bitiriyor. Bir kanser gibi her tarafımızı sarmış, kurtulamıyoruz. Yurdunu sev, kültürüne bağlı kal, buna kim karışabilir ama bu işi milliyetçilik düzeyinde bir ideoloji haline getirmek, hele bir de bundan nemalanmak ve düşmanlıklar ayrılıkçılıklar, üstünlükler, savaşlar üretmek iğrenç bir şey. Andımız neden gitti de sonra geri çağrıldı denirse, Mustafa Erdoğan Hoca'nın dediğine ekleme yapmaya gerek var mı: " 'Andımız' bugün tekrar eski itibarına kavuşuyorsa, bunun sadece bu iktidar üzerindeki ulusalcı baskıdan ileri geldiği sanılmasın. Zaman, milliyetçilik ve devletçiliğe bağlılık bakımından iktidar partisinin de onlardan pek farkı olmadığını gösterdi." Evet, MHP'li bir komşumun söylediği gibi, artık AK Parti'ye oy vermekle MHP'ye oy vermek arasında bir farkın olmadığı açıkça ortaya çıktı. Anam babam Türk olabilir, ben de öyleyim ama benim için insan -hatta canlı- ortak paydasından başka bir ırk ve dünya -canlıların yaşadığı her yer- ortak paydasından başka bir toprak yok. Siz bana hâlâ ya sev ya terk et mi diyorsunuz! "Bu dünya benim memleket!" Tövbe tövbe!"
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.