Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Rifka Mitrani, Lyon'a Paris'ten, Paris'e ise Birinci Dünya Savaşı sonrasında kocasıyla birlikte istanbul'dan gelip yerleşmişti. Atalarının İstanbul'a varışıysa, 1492 yılının Ağustosu'na düşüyordu. Çünkü aynı yılın Mart ayında, ispanya Kral ve Kraliçesi Don Ferdinando ve Dona Izabella'nın birlikte imzaladıkları bir fermanla, ispanya sınırları içinde yaşayan 'kötü Hıristiyanlar', yani Yahudiler, bir daha geri dönmemek üzere, mallarım mülklerini ve arsalarını satarak, fakat bu satışlardan elde edecekleri bedelleri ve kendilerine ait altınları, gümüşleri, mücevheri ve parayı yanlarına almayarak, Temmuz ayına kadar ülkeden ayrılacaklardı. O tarihe kadar ülkeden ayrılmayanlar veya geri dönenler, yaş ve cinslerine bakılmaksızın idam edileceklerdi. Aynı yıl Osmanlı Imparatorluğu'nun sekizinci sultanı II. Beyazıd, bir fermanla, ispanya'dan sürülen 250.000 Yahudi'yi kendi ülkesine davet etti. Yahudiler varlarını yoklarım geride bırakıp, ispanya limanlarından doğuya doğru yelken açan salaş gemilere doluşarak, eziyetli bir yolculuktan sonra, onlara yardım elini uzatan tek millet olan Türklerin ülkesine vardılar. "Güçlü ve merhametli Allah'larına inanan Osmanlılar bizi içtenlikle karşıladılar ve oturmamız için mahalleler tahsis ettiler. Dini vecibelerimizi yerine getirmekte, dilimizi konuşmakta serbesttik. Hatta bizi başka topraklara sürmek isteyenlere karşı da korunduk. Şerefimizi ve onurumuzu yeniden kazandık," diye yazacaktı, beş yüz yıl sonra, içlerinden birinin torunu olan Moris Karako. Yahudileri ülkesine davet eden II. Beyazıd ise, şöyle beyan buyuracaktı: "Ferdinand için aklı başında bir kral denmektedir; fakat hakikat şudur ki, Musevileri atmakla kendi memleketini fakirleştir-miş ve benim memleketimi zenginleştirmiştir."
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.