Hatırlarmısın Begonyam!
İlk halin geldi, gözlerimin önüne... yıldızlar düşerdi bir bir yer yüzüne, gözlerinden.
Öyle bir bahardı ki, sonbahar'ı düşünmeden sarıldım sana. Nasıl dile gelir ki, söyleyemediğim o anı.
Ooff!
Bir çiçekler içindeydim, elimde bir bardak çay, öylecesine içiyordum, hastane'nin bir köşesinde... Yalnız, yalnızım, bir tek ben mi yalnızım... ben yalnız değilişim meğer, öyle sanmışım..
Bir yudum daha aldım, sigaramı attım şöylece bir tarafa, sonra kalktım ayağıya, eğildim yere ve , aldım. O benden mi yalnızdı... - saçmalıyorum - - saçmalıyorum, çünkü nasıl anlatacağımı, tarif edeceğimi bilmiyorum...
-Gözlerimi kapatıp, cesaret topluyorum - -
Sağım da sıralı dört ağaç, solumda bir kaç dikenli, budaklı öylesine görkem verilmek istenen, bahçenin, yeşilimsi çitleri.. bir kaçının dalları kırılmış, ufalanmış yerlerde çöp olmuş...
Son yudumumu aliyorum dudaklarıma değen soğuk tenli bir çay..! Çöp kutusuna bıraktım onu, o da beni, sana getirdi. Döndüm seni çapraz gören bank'ın bir tarafında oturdum sessizce; başka şey'ler ile ilgilenir gibi oyalanmaya - beceremem de belli ederim kendimi - - bir an kavradığımı düşünmüştüm. Kendimi hep belli ederdim, saklayamazdım meğer sen baska hülyalardaymışsın... Akşam karanliğında dökülen göz yaşlarının parlakliğının yere düşmesine kadar...
Beni farketmemene sevinmiştim, ya da sevindiğimi sanmışım, ben yalnız değil, sen yalnızmışsın Begonyam, özür dilerim!
Dayanamadım, dayanamazdım ki, bir insan ağlasın, ben kalkıp bir çay daha alıp içeyim, sonra kalkıp gideyim... yapamadım Begonyam, yapamadım...
İçimde beni terslemenin korkusu ile geldim sana, ne mutlu bana Begonyam, ne mutlu seni sevmeme, Begonyam.
-sustum- (doldum) !
Evet Begonyam, müsade istemiştim "otura bilirmiyim?" diye. Ne kadar naziktin, cevapsız, kaydın kenara... oturmuştum yanına, aşık olacağımı bilmeden. Hani içim bir hoş olmadı değil ama, bilmem bir gariptim, böyle değildim.
"Kıvılcım, düşmüş yoluna, yoksa getirirmiydi seni bana 'Ateş Böceğim' "
"Neyiniz var" dedim. Ardından devam ettim, "Ağlıyorsunuz?"
Başını çevirip baktığın "o gözlere, ebediyen mahkümüm hücrem.." gülücük kondurdunuz, nasıl cesarettir bana o gülücük ki, elimi korkarakta olsa kaldırdım, baş-parmağım ile "özür dilerim!" dedim ve sildim sağ gözünü, sağ gözün yakındı, sağ gözünü sildim. Zaten cesaretim olsaydı o kadar, soluna otururdum.. sol yanıma aldım ya! Seni, daha ne...
"Sol gözümü silmeyecekmisin?" dediğin de sol gözünü öpesim geldi, dudağını, alnını. Ooff Allah'ım yapamadım, utandım... suskun kaldım bir an ama, ne yapayım. Hiç öpmemiştim ki... sağ elimi kaldırdım, sol gözüne dokundum. "Üzülme" dedim. Başımı sağa çevirdim de , parmağımı sen diye öptüm, "tuz göz(l)üm."
Sonra "bana müsade" diyişin ve bende ki -Hüzün-
Benden vaz geçmiştim, ardından takip etmiştim. Merdivenleri çıkıyordun, baktın-güldün , "sende mi ?" dediğinde aklıma gelen ilk söz "Artık bende!" oldu... hasta olmuştum, sana... eşlik ettim Onkoloji yazan o baharı, güzel savuran girişin ardına...
Peki ya godene kadar olan sohbetimiz ? Çok güzeldin Begonya'm. İlk o zaman bana, bir sözden ötürü, "Sersem sende..." diyişinle başladı bütün sana sersemliğim.. sana sersem olan kaç yürek var ki acaba, beni böyle sersem eden o kaç dil olabilir ki öyle... sonra ben hep sana sersemlik ettim durdum. "Sersem sende.." kulağıma dokunacak bir söz vardı, "o da senin dilinden buyurdu..." Ben o tanışmamızda...
"Biz; ilk gün, sevgili olmanın şokuyla bahar olduk..., güz geldi de savrulduk.."
- Bıraksalardı, o gece yanına kıvrılıp yatardım -
Böyleydi işte Begonyam ilk tanışmamız, seni masumca öpüşümde... sarılışlarımda.
Senden ayrıldığımda ki ilk hislerim de şöyleydi.
- -
Dönsen mi geri, dönemem, almazlar içeri,
Camına taş atsam ama, şimdi serum vakti.
Yağmurlara desem, vursalar camına...
Ah! Begonyam, üşüdüm, yağmur sevmezmisin sen...
Kahvem elimde ama soğuk hava gibi...
İçimi ısıtan soba değil, bana tebessüm ettiğin halin.
Dışarıda nasıl esir olunurmuş öğrendimde...
Soğuktur oda'n şimdi, düşle sarıl bana emi...
Kadim TATAROĞLU