Gönderi

480 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
İlber Hocamızın bu en güzel eserlerinden birini okuyabilmek için ne kadar çırpındığımı ben bilirim. Aslında 29 Ekim’de bunu okuyacaktım ama bu aya başlamak nasipmiş. Varsın olsun. Kitabımızı detaylıca bölümlerine de ayırdım ve sizlerle onu da paylaşmayı uygun buldum. i.hizliresim.com/NDaLEL.png İlk bölümden itibaren detaylı bir çalışma gözlemliyoruz. Ailesi, aile yaşantısı ve ailesinin durumu üzerinden oldukça teferruatlı bilgiler öğreniyoruz. Hemen akabinde askeri yaşantısı, tecrübesi, o dönemki Pantürkizm hareketi ve benim de çok sevdiğim Gaspıralı İsmail’den bahsediliyor ki, özellikle Gaspıralı konusunu tarihçi arkadaşların başlıca araştırma konuları yapmalarını arzu ediyorum. Bu konuya önem vermeleri kendileri açısından da oldukça mühim. Birinci Dünya Savaşı Yılları adlı bölümde her yazarda olduğu gibi savaşın öncesinden başlıyoruz ama bu sefer Sırp Prensi önceliğini kaybediyor. Burada İngilizler ve onların ittifakı ile başlayan bir süreç anlatılıyor. Özellikle Sarıkamış konusunda bir yazı var ki, onu buraya koyacağım. Seçimi siz yapacaksınız. i.hizliresim.com/dBQLBQ.png Milli mücadele dönemi, nasıl başlayıp devam ettiğini görüyoruz. Özellikle Erzurum Kongresi alınan kararlar ve söylenen sözler itibariyle oldukça mühim. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz & Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir. Bunlar mühim sözler. Meclisin açılış töreninde yapılanları ise görülmesi açısından alıntı olarak eklemeyi uygun buldum. Bir de İstiklal Savaşını İngilizler Yaptırdı, İngilizlerle Savaşmadık gibisinden eleştirdiği haklı bir konu vardır. Söyleşilerde bile konuya çok sıkı bir konuşması olmuştur. Kitapta da bu konuyu özellikle 189 sayfa numarasında görüyoruz. En sonda da Büyük Taarruz ile bu konuya da son veriyoruz. Cumhuriyet’e Giden Yol adlı bölümümüzde Saltanat üzerinden başlıyoruz. Burada geçen mevzuları az çok tahmin edersiniz ama ben özellikle kıt ‘Coğrafya’ bilgimiz üzerinden konuşacağım. Konumuz da İslam Coğrafyası. Özellikle bu yıl çok istediğim Tarih bölümü okumamla beraber bu konuya da oldukça hakim olduğumu belirtmek isterim. Hakim derken, konu üzerinde yoğun biçimde çalışmalarım olduğunu söylemek daha doğru olur. Çünkü Sovyetler Birliği ile Rusya’da halifelik iddiası ve birleşim konuları tamamen bitmiştir. Ayrıca ben kısa anlatıyorum, dileyen araştırsın ondan sonra söylesin ne diyecekse. Hint Müslümanları bir dönem istisna tutulmuş ancak onlarında İngilizlere yaptığı ‘İstemezük’ baskısı da Hintliler yolunu bulunca umursanmamış, Araplar deseniz onlardan bahsetmek bile istemiyorum burada. 19. yüzyıl itibariyle ilk bozgunu bu konuda çıkaranlar kendileri olduğundan. Hemen akabinde İnkılapları içeren bölüme gene dikkat edeceğim. Merkeziyetçi ve insan haklarını güvence altına alan bir sistem görüyoruz tamamında. Özellikle burada Laiklik adı altında yapılanları hoş karşılamıyor hatta alenen düşmanlık ediyorum. Laiklik ile Tesettürü karşılaştıranlar var halen?! İnanılmaz?! Şimdi burada kimse mırın kırın etmesin ben Kadıköy tarafında ikamet ediyorum. Görmediğim şeyi de konuşmam. En son otobüs kavgalarından birini de aktarayım: ‘Başın kapalı ama çenen baya açık’ şeklinde. Bunun izahı var mı? Bunu diyen de telefonda whatsapp üzerinden görüntülü görüşmeyi kulaklıksız biçimde devam ettiriyor ve kadın diye herkes çekinip sesini çıkaramıyor. Şimdi bununla inkılaplar arasında ne bağlantı mı var? Eh, buradaki herkes dışarıya göre aydınlanmış kimseler. Bağlantıyı kuracak ve böyle başlayan sözün nerelere gittiğini çok net anlayacaklardır. Bu konuyla bağlantılı olarak gene kongrelerimizden ve generallerimizden başlayıp şapka devrimi ve tartışmalı Latin alfabesi konusuna kadar her yere dokunuyoruz aslında. O dönem için ışık tutan eser niteliğinde demek yanlış olmaz. Reisi Cumhur adlı bölümde ise tek adam rejiminden, denenen çok partili ve başarısız sisteme oradan da Atatürk’ün neden çok partili sistem istediği, kafasındaki sistemle karşılaştığı sistemin uyuşmadığının detayını görüyoruz. İnkılaplar arasında belki de tartışması yapılmayan ilk ve tek inkılabı okuyoruz. Soyadı kanunundan bahsediyoruz tabii ki. Sizlerle burada Gazi Mustafa Kemal’in küskün olduğu İstanbul’a uzun zaman sonra (1 Temmuz 1927) gelişi (resim 1) ve Ankara’da İran Şahı ile törene gider halini (resim 2) 17 Haziran 1934 tarihli resimde göreceğiz. i.hizliresim.com/2aLbjq.png i.hizliresim.com/BzJk8g.png Atanın sinirli tabiatı da gene önde gelen bahis konularından. Özellikle Sigara içmesiyle ilgili duruma çok dikkat çekiliyor ve içki konusunda da anlatıldığı ve abartıldığı gibi fıçıyla değil ağzıyla içtiği anlatılıyor tabiri caizse. Bu şekilde bahsetmek istemezdim ama doğrusu da bu. Son bölümümüz de adıyla, sanıyla, şanıyla Büyük Adam Atatürk diye ayrılıyor. Burada daha çok kişisel özellikleri ve fikirleri üzerinde duruyoruz. Sadece o değil, yoldaşları Ali Fuat ve Karabekir Paşa da konu edinilenler arasında. Zaten Karabekir Paşa öyle bir Paşa ki hani son dönemlerde güzel bir deyim uydurduk. Heykeli Yapılsa ..! şeklinde devam eden. Tam olarak bunu yansıtan biri olduğuna inanıyorum. Paşayla bizim ortak özelliklerimiz neler peki? Millet olarak Sigara tiryakisi olmak mı? Hatiplik mi? Yoksa kahve tiryakisi olması mı? Yahut da girişimcilik mi? Geleceğe yönelik çalışmalar yapmak mı? İstikbal Göklerdedir sözü size neyi hatırlatıyor? Bir de bunun düşmanlığını yapanlar var tabi, artık onun yorumu da sizlere ait. Görüşlere saygı duymak gerek ama ülke için bir şeyler yapılıyorsa onu kötülemek de bu ülkenin evladına yakışmaz. Son olarak bir sayfayı da olduğu gibi paylaşacak, yorumu sizlere bırakacağım. Adaletli olmanız dileğimle. i.hizliresim.com/8zqJa1.png Hepimize bol keyifli akşamlar diliyorum. Mutlu olun, mutlu kalın. Allah’a emanet olun..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gazi Mustafa Kemal Atatürkİlber Ortaylı · Kronik Kitap · 201811.4k okunma
··
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.