bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
bana bunu sessizce anlatıyorlardı
bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
insanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla
bir sen varsın hep saçların ağzın
bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
seni sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem
yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın
gelişini aldım onu nasıl harcadım
denizden bunalıp okyanusa
selâm çakan vapurun
sevindik adımına birden parka çekildik
ve birden nasıl bayram bıyıklı
bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
eğip başını içlerimden gittiğin zaman
uzağa bir yolcuya çıkar gibi
...
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu