Muhammet dinsel bakımdan da Yahudilere yaklaşmak istedi. Bu amaçla
önemli Musevi geleneklerini kendi dinsel düzeni içinde sürdürmeyi denedi.
Kudüs'ü Kıble olarak seçti. Yahudilerde olduğu gibi, İslamlar da oruç
tutuyordu. Onlar gibi abdest alıyor, sünnet oluyor ve öşür veriyorlardı. Bu
ortamda arada yalnızca Muhammet'in Arapların peygamberi olması sorunu
kalıyordu. Tanrı her halka bir peygamber yollamış, Arap'ı en sona bırakmıştı.
Bunun için Muhammet son peygamberdi. Zaten
Tevrat'ta da son dönem peygamberinin geleceği bildirilmişti, işte o
kendisiydi. Musevilerin bunu kabul etmeleri yeterliydi.
Yanlarındakini doğrulamak üzere kendilerine Allah katından bir kitap
geldiğinde, daha önce inkar edenlere karşı zafer isteyip durdukları halde,
tanıyıp bildikleri kendilerine gelince, onu inkar ettiler. Küfre sapanların
üstüne olsun Allah'ın laneti!... (Bakara 89)
Ancak Museviler kesinlikle bunu kabul etmediler. Bütün Yahudi bilginler,
Tevrat'ta en son peygamber geleceğinin bildirildiğini onaylıyordu. Bunu
Tanrı bildirmişti. Ancak Muhammet'in o peygamber olduğunu bir türlü
kabul etmiyorlardı. Kur'an'da konuda daha önceki görüşmeler anlatılır.
Verdikleri sözden döndükleri ile suçlanır:
"İsrailoğullarından şöyle bir söz almıştık: Allahtan başkasına ibadet etmeyin,
anne babaya, akrabaya, yetimlere yoksullara iyilik ve güzellikle davranın,
insanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı Mm zekatı verin. Bütün
bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip
duruyorsunuz." (Bakara 83)
Muhammet granit gibi taşa çarpmıştı. Tüm çabalarına karşın Musevilerden
destek bulamıyordu.
"Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği hep
gizlerler." (Bakara 146)