Gönderi

-Erkut Tanrıseven’e, ilkgençliğimize Çocuk Anadolu’dan böyle güvercin çıkmamıştır daha  yalnızlığın üstüne böyle şiir kanatlanmamıştır  böyle göz dökülmemiştir gurbet sürmelisine  böyle yağmur da inmemiştir kimsenin gözlerine  İyilik kanatlarının üstüne olsun, gelmişsin  şu uzun taşradan gölgesi bile yorulur bazen  yorgunsun da biraz daha yorulmaya gelmişsin  akşamlar efendidir, birbirine benzer deyip gelmişsin  dalgınlığından mı ne bir an çıkıp gelmişsin  kim kimse demeden bir de çağrılmadan gelmişsin  -ben miydim önce gelen başkası diye bir yanlış adrese  kimi sorduysam kendine başkasını gösterdi  bildim bilmediğimi de, başkası bile değilmişim kendime-  sen de gelecekmişsin kimin yerine ayrıldıysan kendinden  gelecektin elbette ve kime  benzeyecektin biz dururken  dalgın mısın, üzülme, bir yanlışlık olacaktın nasılsa  dalgınlık yalnızlığa benzer sanki çoğala çoğala  ve kara bir şaşkınlık gibi başkasının toprağında  çırpına çırpına-boşuna, mavi başkasının toprağıdır  bizse toprağımız olan göğü yitirmişiz gibi  geldik başkasının mavisine Sen de öyle gelmişsin  geç de sayılmazsın erken de  ikisine de yetişilir nasılsa sonunda  yetişmişsin, hem zaman senin değil burada  hem zamanda bir yerin de olmayacak burada  ister aç ister katla kanatların gibisin  kanatlarından başka bir evin de yok burada  kanatların kadar açık bu göğün altında  Gurbet açık zamanda bir deniz  hadi misafir sayalım kendimizi onun vapurunda  hem eski turnalar gibiyiz hala  kendi kanatlarına misafir  hem saklana saklana yenisi yok sözler gibiyiz  bizden başka misafiri de yok ama  yine de yolcu gibi davranır bu deniz insana  gurbetten bir kuş mu gelmiş şehir uyuyor  senin kanatlarınla uyanacak şehir bu değil  güvercinin denizi geçtiği şiir bu değil  Deniz ökse, vapur avcı görünür  çocuk Anadolu’nun kara donlu güvercinine  senden sonra da bilmem ki çocuk mu Anadolu  son güvercinini yitirmiş de hala demli uykuda  kasabaların horladığı vakitsiz uykularda  uykusu sarışın, şiiri bun bir Turgut Uyar kalmadı  Cemal Süreya da yok ki bir abi arasan burada  sana çok uzun bir öğlesonuydu Turgut Uyar  sıkıntısını mı kıskanırdın: Şu kasaba bir içine baksa  sen kanatlarını toplayıp otursan da coğrafya uçsa  sınıftan! Dul coğrafya gidecek evi mi vardı  Turgut Uyar’ ın tozlu şiirinden başka? Kederliyim, gölgesinin terk ettiği bir kasaba kadar yorgunum, kanatları  gurbette bir güvercin gibiyim  senin yerineyim, sıkıntını yazmak kaldı bana  Bugün paçalı bir güvercin gördüm  çocuk Anadolu böyle avunamaz bir daha  bilmem ki nesiyim o güvercinin  artık nereye uçsa göğü benim içimdir  nereye konsa o güvercinin yerlisiyim  “San Marko meydanında dost olduğum güvercin”  ilk seninle tanıdıydım Oktay Rifat’ı  o şiiri uçurduğu gökyüzü şimdi boş  yeni bir gökyüzü kurulmuş şimdi öyle diyorlar  “milyon güvercin içinde” eskisi kayıp Ankara  bizi ne zaman seveceksin eskisi gibi bir daha  çocuk Anadolu gibiydin, şarkı gibiydin öyle  ümidimiz gibiydin birlikte hiç büyümemeye  uzun bir iyilik gibiydin, bir ‘Anakaraydın hepimize  seni unuta unuta büyümek bile hatırlamak gibiydi  durup durup insanları sanki kendilerinden çok  sevdiğimiz yılları hatırlamak gibiydi, yalnızca  bunu hatırlıyorum senden artık insanları değil  insanları hatırlatacak hiçbir şey kalmadı son zamanlarda  Hem olmasın da artık insanları hatırlatacak hiçbir şey  insanları insanlarla hatırlamadıktan sonra  kasabaları güvercinlerle, trenleri turnalarla  ve anılan şehirlerle hatırlamadıktan sonra  hayvanların suçu yok bunda, şehirlerin suçu yok  evlerin de suçu yok bana kalırsa  galiba her şey yerli yerinde de insanlar ortalık  eskiymiş, bir dostu bulamasak gölgesini arardık  şimdi gölgeler de insanlara benziyor  yarısı karanlık, yarısı kiralık  herkes içinde üç-beş yalnız besliyor  herkesin gözü başkasının yalnızlığında  bir ‘çıt’ yeterdi oysa bir insanla  bir ‘çıt’, açılıp kapanmaya  şimdi herkesin ortasında  şimdi bir insanın ortasında  çat çat çat  çarpışan üç-beş yalnız  üç-beş yaralısı var herkesin hayatında  ve yalnızca bir cümlesi:  Biz çok yalnızdık!  Ve galiba yalnızlığın bol gelmesinden  içimizdeki bu kalabalık  öyle korktuk ki yalnızlığımızdan  kimseye bırakmadık!  Bugün bir güvercin gördüm şehirde  bugün bir güvercin şiirden içeri  ‘Avunulmazı getir’di bana hiç avunması  yoktu gönlümün, ne güvercin ne turna  tenha bir sokak itiydim olsa olsa  tekmelenmiş yaşlı bir kedi biraz da  geçtim insan hastanelerinden geçtim  insan evlerinden kimseye yetişemedim  dilde kardeşlik vardı da bir kanatlık  yer yoktu kimsenin kalbinde konacak  sustum: “Çocuk Anadolu’dan uçtum iyidir  çocukları bizim Anadolu’nun” dedikçe sen,  nasıl ezber eder kardeşliği,diyemedim,  ruhtan sökün etmeyen dil nasıl? İçinde bile kimsesi yoktu onun  bir kendisi kalmış bir de kimsesi  gibi gelip şiire konan şu gurbet kuşunun  kimsesi sen olursun Erkut diye  ister gama say onu ister şiire On Dakika Ara  Gurbet Kuşları / Haydar Ergülen
·
11 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.