’Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk’’*
(İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acıları ile şerha şerhâ olmuş bir kâlp isterim.)
Gözyaşlarını tartan oldu mu hiç?
Kaç yıl eder, ruhu şakaklardan seyreden bir keder? Karanlıkta yastığın hangi ipliğinden sızacagını iyi bilen, tamı tamına iki damla, 'düşmekten' nasıl kurtulur?
Gözyaşlarınıza ağladınız mı hiç?Kirpikleriniz ellerinden kayıp giden serinliği yanaklarınıza ‘affet’ terennümüyle salıverdi mi?
Bu ferahlık, sonsuzluğa kanaat etmekse eğer, sır'rın burdan dönüşü yok!..
Dâgzâr olmadan, kalbi narın esvabına sarmadan, hüsranın zemzeminden hissedar olmadan, ne didene cefa eyle, ne de o zehri ruhsara sun!..
Yaman Dede, asıl adı ‘Diyamandi’
1887’de, yani 1 asır ,31 yıl evvel Talas’da Dünyaya geldi.
Müslüman bir ailenin çocuğu değildi Diyamandi, öğrenimine Rum Ortodoks mektebinde başladı.Kastamonu İdadi (Lise) sini(1901)ve ardından İstanbul Hukuk Fakultesi(1909)’ni bitirdi ve 25 yıl avukat olarak görev yaptı.Sonra ki yıllarda ögretmenliğin o sarnıcı billurlaştıran sahnesinde, körpe dimağları susuzluktan kurtarmaya azmetti ve çesitli okullarda Edebiyat, Türkçe ve Din Kültürü derslerine girdi..
Ruhuna ateşi düşüren, Mevlana’nın katrede bir âlem, âlemde bir katre olma recasıydı. Mesnevi derslerini almaya başladığında liseden birincilikle mezun olmuş bir delikanlıydı.
Hidayete yükselişini naif bir maharetle şöyle anlatıyor;
"Hidâyet nurunun alevden damlalar halinde gönlüme akması, sultanlar güzelinin (Hz. Mevlana) tatlı ve mübarek ismini işittiğim andan itibaren başladı. Ondan sonraki merhaleler baş döndürücü bir hızla birbirini takip etti.Merhalenin hangisinde oldum de,yeni bir alemde dogdum bunu ben de bilmiyorum."
Sonra ki yıllarda Diyamandi, artık ‘Yaman Dede’ adıyla anılan bir derman duasıydı…
‘’Mısralarım, gözyaşlarımın kelimelere dönüşmüş halidir.’’ Diyor Yaman Dede ve ibadetin kemendine öyle sıkı sarılıyor ki, artık Onun için yanmak, kendinde olmak, kendinde olmak O’nun divanına sızlayarak, inleyerek varmaktan başkası değil…
Namaz… Hakikatin o yoktan vareden, vahdeti vücud mertebesine yükselten ve bütün bir kainati bir saman çöpüne izhar eden seferin adıdır artık…
Ve Peygamber Efendimiz… Öyle üryan bir aşkla ve alaimi bir firakla severki O’nu; Sanki insan yalnız bu sevgiyi anlasa, bu emsalsiz özlemi idrak eylese bir lûtfu şahaneye mazhar olacak gibi…
Ahmet Kahraman şöyle söze dokuyor bu hali:
“Yaman Dede 1959-1960 döneminde Farsça dersimize geliyordu. Bir gün dersler bitti, okuldan çıktık. Taksim’e doğru gidiyorum. Alman Sefareti civarında bir mescit var. İşte oradan yukarı doğru tek başıma gidiyorum. Bir baktım Yaman Dede, mescidin duvarına yaslanmış, son nefesini verir gibi bir hali var. Halsiz, mecalsiz, başı hafifçe sağ öne düşmüş, boynu bükülmüş, öyle duruyor. Hemen koşarak yanına gittim ve: ‘Hocam, hayırdır, geçmiş olsun neyiniz var, hasta mısınız?’ dedim. Baktım Hoca ağlıyor. ‘Hocam niçin ağlıyorsunuz, başınıza bir şey mi geldi?’ dedim. Şöyle çok ince, çok tiz, çok gevrek, ipil ipil dökülen bir sesle:
‘Hayır yavrum hayır!’ dedi. Resulullah (a.s) aklıma geldiği zaman, kendimi kaybediyorum, ayakta duracak mecâlim kalmıyor, ya bir yere dayanmam gerekiyor veya oturmam icap ediyor. "
Eser Yaman Dede'nin şiirlerini, anılarını ve hayatını okuyabileceğiniz en güçlü kaynak bana kalırsa.Anlatımı öyle lezzetli ki, okuduktan sonra da hep bakmak isteyeceğiniz ender kitaplardan.Kitaplığımda en çok okuduğum kitaplar rafında yer alacak dâima...
Yaman Dede, 75 yaşında 3 Mayıs 1962 Perşembe günü Hakk’a kavuşur.
Yaman Dede’nin kabr-i şerifi, İstanbul’da Karacahmet mezarlığında bulunmaktadır. Mezar taşı üzerinde şunlar yazılıdır:
Huvel Baki
Mevlana Aşıkı Yaman Dede
Hakk’a kavuşmak için
ircii emrine etti itaat.
1304 - 3.5.1962
Tasavvuf bilmek işi değil; duymak ve olmak işidir madem.Ya Rabb bizi oldur ve kalplerimize her lahza yanmak istidadini duyur…
GÖNÜL HUN OLDU ŞEVKİNDEN
Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah....
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnumasın sen,
Habib-i kibriyasın sen, Muhammed Mustafa'sın sen,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah....
Gül açmaz çağlayan akmaz ilahi nurun olmazsa,
Söner alem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,
Firak ağlar, visal ağlar ezel mesturun olmazsa,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah.....
Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam,
Yanar dağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam,
Alevler yağsa göklerden, ve ben messeylesem duymam,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah....
Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasında,
Güneş titrer yanar didarının bak ihtirasında,
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasında,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah........
Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek,
Nasip olmazmı sultanım haremgahında can vermek,
Sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah....
Boyun büktüm perşanım bu derdin sende tedbiri,
Lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri,
Ne dem gönlün murad eylerse, taltif eyle kıtmiri,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya Resulallah...
Yaman Dede
Hûn: Hor ve zelil olmak
Şevk: Arzu
Nîrân: Nurlar, ateşler
Bezm:Sohbet meclisi
Figân: Bağırıp, çağırma
Cemâl: Güzellik, yüz güzelliği
Ferah-nâk: Neşeli, sevinçli
Muazzam: Büyük
Sehâ: Cömertlik
Reh-nümâ: Yol gösteren
Habîb-i Kibriyâ: Hz. Peygamberimizin özel sıfatlarından
Felek: Gök, devir
Manzûr: Bakış
Firâk: Ayrılık
Visâl: Kavuşma
Mestûr: Örtü
Bûy: Koku
Revân: Giden
Dîdâr: Görünme, yüz
Müntehâ: Sona erme
Messeylesem: Dokunsam
Haremgâh: Kişinin kendisine özel, herkesin giremedigi yer
Âsân: Kolay
Leb: Dudak
Pây: Ayak, takat, iz
Taltîf: İltifat, değer
{*Mesnevi }
Feyizli Okumalar...