Gönderi

Bugüne dair..
Aslında ilk başta bu yazıyı yazmak istememiştim, çünkü bu konuda çok yoğun olan fikirlerimi ve duygularımı toparlayıp anlatabileceğimi düşünmüyordum ama bugün gördüğüm bazı saçmalıklar beni kesinlikle yazmak için ikna etti. Hayal kuralım. Dünyanın birbirini yediği, karmaşık bir zamanın içine doğuyorsunuz. Savaş sizin ülkenize kadar dayanmış. Araştıran, öğrenmeyi seven,idealist birisiniz. Cesursunuz da görev geldiğinde sonuna kadar gitmeye hazırsınız her zaman. İleri görüşlüsünüz de, çok detaylı ve mantıklı düşünebiliyorsunuz. Ülkeniz büyük bir ateşte yanarken tek başınıza durarak savaşmaya yemin ediyorsunuz. 15 yaşında asker oluyorsunuz, yıllar sonra 'Baş Komutan'.Belki günün birinde vatan hainliğiyle suçlanacağınızı bile bile, kendinizden feda ettiğiniz her şeyin bazılarının ağzında 'aman yapmasaydı da bir şekilde olurdu' diye anılacağını bile bile,o büyük yangına atılıyorsunuz. Dört bir yandan parçalanmaya çalışılan ülkenizi tekrar ayağa kaldırmak için sayısız savaşa giriyorsunuz. Savaşta yaralar alıyorsunuz, hatta tarihte Trablusgarp diye anılacak olan bir savaşta , bir uçak bombardımanı sırasında yaralanıyorsunuz ve hayatınızın sonuna kadar sol gözünüzde bu anın izini taşıyorsunuz. Savaşta sayısız kez ölümden dönüyorsunuz. Çanakkale'de tam kalbinizi hedef alan kurşun,sıtma, iki kalp krizi,difteri hatta idam fermanları sizi yıldırmıyor.. Savaşın ortasında kitaplar yazıyorsunuz. Çünkü aynı hataları tekrarlamayan ve sürekli üretim içinde olan yeni bir ülke hayal ediyorsunuz. Devrimler vakit kaybetmeden gerçekleşmeli sizin için. Sayısız zaferler veriyorsunuz ülkenize, yeni bir devlet kuruyorsunuz. Padişah mı olacaksınız yoksa halife mi? Siz Cumhuriyet istiyorsunuz,demokrasi istiyorsunuz. Zaten kendinizi kral gibi, padişah gibi hissetmediniz ki hep halkın içinden oldunuz, ayrıca siz aslında hep öğretmen olmak istiyorsunuz. İnsanlara ışık tutmak için, çağdaş bir ulus için. Aynı zamanda düşman düşmüyor yakanızdan ama artık biliyorlar varlığınızın ne demek olduğunu. Sizin, askerlerinizin,milletinizin gücünü gördüler. Annenizi kaybettiğinizi öğreniyorsunuz ama aynı zamanda Lozan Konferansı'nın sıkıntılı günlerini yaşıyorsunuz. Asla bırakmamanız gereken memleket meseleleriniz var. Aynı zamanda annenizin bir tane daha cenazesi olmayacak, şahsi meseleler ve memleket meseleleri arasında kalıyorsunuz. Her zamanki gibi vatanınızı seçiyorsunuz. Annenizin cenazesine katılamıyorsunuz. Belki ilerde oturduğu yerden kahramanlık yapacak ve bu fedakarlıklara rağmen sizi hor görecek insanların olacağını biliyorsunuz. Ama siz hiç vazgeçmediniz. Millet egemenliği uğrunda canımı vermek vicdan ve namus borcum olsun dediniz bir kere. Yıllar sizi yoruyor, ve vücudunuzda ciddi hastalıklar baş gösteriyor. Siroz gibi... Aslında bol bol dinlenseniz geçebilir diyor doktorlar, ama nasıl dinleneceksiniz? Hatay Fransa'nın tehdidi altındayken. Hala ülkenizin toprağı olamamışken. Daha yeni Möntro anlaşmasıyla boğazlar meselesini halletmiştiniz, sıra Hatay'da olmalı. Ben hiç yenilmedim,yenilirsem yaşayamam dediniz. Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay'a çete reisi olmayı bile göze aldınız artık.Fransız elçiye rest çektiniz, Fransız mandası Suriye'nin toprağı olan Hatay 40 gün özerklik kazandı. Günden güne halsizleşiyorsunuz, burnunuz kanıyor, ağrılarınız artıyor. Düşmanlarınız hasta olduğunuzu konuşuyor ve hiçbir şey yapamayacağınızı düşünüyor. Etrafınızda sağlığınızı düşünen insanların yoğun ısrarlarına rağmen, dinlenmeyi bırakıp, ülkenizin gençlerine armağan ettiğiniz bir bayram günü saatlerce kutlamalara katılıyorsunuz. Sonra yine tüm ısrarlara rağmen trenle Mersin'e geçiyorsunuz. Hatay'ın yanı başındaki Mersin, Tarsus ve Adana'da dünyaya vermeniz gereken bir mesaj var çünkü. Yavaş yavaş tükenirken bile ayakta kalmanızı gerektirecek tek bir şey var. Vatan. Tüm gün dinlenmesi gereken bir hasta, emir alır almaz Hatay'a girecek olan askerlerin Adana'daki geçit töreni için saatlerce ayakta nasıl bekler ? Her şey düşmana göz dağı vermek için. Ateşiniz var, çok yorgunsunuz ama fedakarlıklarınız işe yarıyor. Fransa ordunuza izin vermek zorunda kaldı ve ordunuz Hatay'a girdi. Hatay halkı gözyaşları içinde askerleri karşıladı ve tüm ülke bayram yaptı. Ve siz bu zaferinizin bedelini canınızla ödediniz, vasiyetinizi hazırladınız. Kendi açımızdan hayal etmesi bile çok zor olan bu hayatı, seneler önce bir insan hepimiz için yaşadı. Bu yazılanların daha fazlasını yaşadı ve seneler önce bugün bedenen daha fazla dayanamadı. Biz Hatay'ı aldık, karşılığında Mustafa Kemal'i verdik. Kendi canı için biçtiği değer Hatay'dır, vatanın gerisini siz düşünün. Ve dünyanın her yerinde hala fikirleriyle yaşayan Atatürk'ü, kirli oyunlarınıza, saçmalıklarla dolu ideolojik söylemlerinize dahil etmeyin.
··
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.