Bana nasılsın diyorsun; ne bileyim ben.
Nerdensin, kimlerden diye soruyorsun;
ne bileyim ben.
Hangi koca sağrakla* böyle sarhoşsun, böyle mahmursun diyorsun; ne bileyim ben.
O dudakta ne var ki o dudak yüzünden böyle tatlı dillisin diyorsun bana; ne bileyim ben.
Şu ömrümde diyorsun bana, yaşamaktan,
gençlikten daha iyi ne gördün?
Ne bileyim ben.
Onun yüzünde Âb-ı Hayat gibi bir ateştir, gördüm; fakat neydi o; ne bileyim ben.
O yüze karşı, yıllarca hayran kaldım; beden misin,
can mı diyorum; ne bileyim ben.
Ben, sensem peki, sen kimsin; sen bu musun,
yoksa o mu; ne bileyim ben.
Ben kim oluyorum ki böyle düşüncelere dalıyorum? Merhametli can mısın yoksa? Ne bileyim ben.
Bana, yolunda oturmuş-kalmışsın diyorsun;
yoksa yol gözeten misin sen?
Ne bileyim ben.
Beni gâh yay yapmadasın, gâh ok;
fakat sen okmusun, yay mı? Ne bileyim ben.
Ne mutlu andır o an ki bana, can bağışlarım sana desin; bense sen bilirsin derim, ne bileyim ben.
Sabırsızlıktan, a Tebrizli Şems derim;
böyle misin, öyle misin;
ne bileyim ben.
Mevlana Celaleddin