Varlık ve Hiçlik'te Freud'a yönelik şu eleştirileri ön plana taşımak mümkün gibi duruyor:
1-"İde" niteliğinde olan hiçbir şey bilincin kontrolü dışında olamaz. Böylece bilinçdışı mümkün değildir.
2-Sartre'a göre, Freud'un sansür düzeneği tamamen bilincin işlevlerine sahiptir. Neyin bilinçli olacağına ancak bir tasarının ayırt edilmesi koşulu ile karar verilebilir. Dolayısıyla Freud, bizzat bilince ait bir kategoriyi bilinçdışı olarak nitelemektedir.
3-Sartre, Freud'u bilinçdışını ve İd'i doğallaştırmakla suçlar: Libido, sanki bir hayvansal içgüdü gibi ele alınmıştır. Fakat insan için doğa -ister içimizdeki, ister dışımızdaki doğa olsun- ancak bir bilinç ediminin nesnesi ise anlam kazanabilir. "İd"in kendisinde bir anlam yoktur. O halde rüya ve dil sürçmesi gibi anlamlı simgeleştirmenin kaynağını da bizzat bilinçte aramak gerekir.