Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Olduğu Yerde Okuyacak Bir Şey Bulamayanlara ;)
Beraberdik, birlikte yol aldığımızı sanıyordum. Öyle değilmiş oysa. Senin bir ajandan varmış, şu köşeyi dönünce sen bizi bırakacakmışsın. Biz ancak dönünce kavradık. Saflığımız ihanetleri ancak gerçekleştiğinde fark edecek kadar geçerli. Giderken kendini gerçekleştirdiğini bağırıyordun. Annenle, babanla, cümle geçmişinle, etrafındaki sayısız dostunla içinde biriktirdiğin gerilimi öyle bir çırpıda bitirdiğini söylüyordun. Hadi yolun açık olsun, demek buraya kadarmış, demek bu kadarmış. Meğer ne çok fitne fücur şeyler varmış sırtında taşıdığın. Meğer ne zehirli oklar taşıyormuşsun omuzunda. Meğer ne mermilerin varmış zehirli, ne kahırların varmış azaplı. Sen şu kendini “gerçekleştirme denen” şeyi yanlış anladın. Sen de etrafındakiler de hayat boyu çekiştiğiniz, aşmaya ve uzaklaşmaya çalıştığınız kirli bir hikâyenin içinden ancak bu şekilde sıyrılacağınızı umdunuz. Yapıp ettikleriniz, üzerinde dolandığınız sokakları bir bir terk etmek oldu. Arada selam verdiklerinizi, hâl hatır sorduklarınızı unutmak sizin kendinize gelebilmeniz için neredeyse biricik bir şart oldu. Etrafınızı boşalttınız, sevenlerinizi küstürdünüz, sizi bilerek bilmeyerek arkalayanları bir hamlede saf dışı bıraktınız. Bütün bunları "Ben, siz olmadan da varım!" demek için yaptınız, "Biz, siz olmadan da yolumuza devam ederiz!" demek için. Oysa kendini gerçekleştirmek ne kadar da güzel bir hedef. Hem kim kendini en yalın en şeffaf en net hâliyle ortaya koymak istemez ki? Siz yanlış anladınız. Evet ortaya koyduğunuz tamı tamamına kendiniz, ama bunun adı kendini gerçekleştirme değil. Yanlış anladınız, yanlış. Bir kere neyi devraldıysanız onu yerle bir ettiniz. Hikâyenizde neler vardı, neler yoktu bilmiyorum. Ama size parlak bir gelecek vaat eden bir koltuğa bile kavgayla oturdunuz. Yerinizden edecekleri tasfiye ettiniz, ortamı değiştirdiniz, havayı yerle bir ettiniz. Kendinizi gerçekleştirip, "İşte hiç adam yerine koymadığınız biri olarak ben bakın neler yaptım, neleri hallettim, hem de hiçbirinize muhtaç olmadan!” falan diyebilmek için neler neler yaptınız. Gelenek ayak bağınızdı, tanınmaz hâle getirdiniz. Modernlik fantezi cetvelinizdi, büyüttükçe büyüttünüz. Hayat tüm çekiciliğiyle umurunuzdaydı. Daha başından öyleydi. Çocukken, daha ağzınızda yalancı emziklerle dolaşırken bile o küçük yumurcak hâlinizle bile derdiniz memeden kurtulmaktı. Birinin sizden alacaklı olmasını, birine vefa duyacak bir ilişki içinde olmayı istemediniz. Hayatınızda size bir bardak su verene bardağın dibindekini fırlatarak cevap verdiniz, elinizden tutanın kolunu kırdınız, arkanızda saf tutanları cemaatten tart ettiniz. Onlar zaten yanılmıştı ama siz hiç yanıltmamıştınız. Öyleydiniz zaten, yine öylesiniz. Ağlanacak durumda olan varsa biziz, kandırılanlar, aldatılanlar, çeldirilenler. Biz hepimiz kaldık dağlar başında. Kendini gerçekleştirmek insanın kendini olduğu gibi kabul etmesiyle başlıyordu oysa. Bütün eksikliğiyle bütün fazlalığıyla, olanıyla olmayanıyla önümüzde duran şey kendimizdik. Önemli olan onlarla barışık olmaktı. Sen öyle yapmadın. İçinde kapatılmaz yaralarınla yüzleşmeyi göze alamadın. Kaybettiklerini geri getirmek için belki emek gerekirdi, hayır sen başkalarına kaybettirmeyi seçtin. Yıkıldığın pek çok şey vardı, birbirini kovalayan hayal kırıklıkların dillere destandı. Sen önüne geleni yıkıp devirmeyi, başkalarını hayal kırıklığına uğratmayı seçtin. İnsandık, kusurlarımızla malûldük, birinde olan birinde yoktu. Birine verilen kıyılıp da verilmişti, birinde olmayan kıyılmamış da verilmemişti. Hem nasip diye bir şey vardı sonuçta. Ama sen bütün bu kuralları, insanların varlıkta da yoklukta da kendini rahatlatabileceği cevapların hiçbirini hesaba katmadın. Kendine bir cevap bulmaktan hep kaçtın, sen de etrafındakiler de, hepiniz aynısını yaptınız. Yıktınız, yağmaladınız, kırdınız, döktünüz sonra da kalkıp “işte bu”, “hepsi bu” dediniz. Yazık. Nerede neyin var bir oturup bakmadın bile. Sana verilen nimetlerin şükründen vazgeçtik, oturup bunların bir çetelesini bile tutmadın. Sahi aklın ne durumdaydı, ruhun nerelerde geziniyordu? Bedeninle neler yapmaya kadirdin? Nefsin nasıl çalışırdı? Aklınla kalbin arasında bir yakınlık var mıydı? Çevrendekiler nerede kaldı? Sen onları hangi arada yolda bıraktın? Hangi arada onları tanınmaz hâle getirdin? Bir ardına bakmadın. Oysa kendini gerçekleştirmek etrafındakilerin enerjisini tepe tepe kullanarak eriştiğin yer değil. Kendini gerçekleştirmek sana dualarıyla kanat gerenleri profesyonel haşhaşilerle kurutmak hiç değil. Kendini gerçekleştirmek bir bakiye bildirimi belki. Belki bir “z raporu”. Belki daha fazla bir şey. Oturup bakarsınız, neyim var neyim yok? Nelere kadirim, nelerden uzak durmalıyım? Kim yanı başımdadır, kim fersah fersah uzaktadır? Hiçbirine tenezzül etmediniz. Sağlam ve güçlü tekmelerin sana yetti. Esaslı vuruşlarınla, acıtıcı sözlerinle yaralayıp gittin. Şimdi erişilmesi güç bir yerde olduğunu düşünüyorsun. Sanıyorsun ki bu hepimizin ulaşmak için can attığı bir yerdir. Ah bir bilsen, ah sana bir söyleyen olsa. Kartallar leşlerini hep o zirvede yer. Kartallar en yüksek yerlerde uçar, çünkü ancak oralarda bitirebilirler o pis işlerini. Ah bir bilsen. Neyse sana kocaman bir koltuk verildi. Duvarları yeniledin. Kapıları yeniden taktırdın. Her yöne dönen bir ufkun, her yana çevrilen hayallerin, hiç devrilmeyen kararlılığın var. Kendini gerçekleştirdiğini sanıyorsun. Yaptığın kendini taşlaştırmak. Necdet Subaşı
··
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.