"Ömür, temmuz güneşi karşısında kardır." demiş Sadi Şirazi.
Mustafa Kutlu'da 2015 yılında yazdığı bu hikayesinde ömür dediğin nedir deyip kitabın başında Bedri Bey'i musalla taşına yatırıyor. Ve zamanı geriye alıp Bedri Bey'in aksiyonlu, koşusturmacalı, sürekli bir şeyin peşinde koşan ama aslen amaçsız, çoluğuyla çocuğuyla bırakın kendisiyle ilgilenemeyecek kadar hayatın akışına kendisini kaptırmasını anlatıyor. Zavallı paşazade'nin hayatını doğrusuyla yanlışıyla bize gösteriyor ki 'işte ömür dediğin böyle geçiyor ona göre' diyor.
Kitabın tamamını yolculuk sırasında okudum yarısını İstanbul'a giderken, yarısını da dönüşte. Bedri beyin yaşam yolculuğu benim otobüs yolculuğumda okunacak kadardı işte.
Çokları hikayede en çok hatta bazen sadece olaya odaklanıyor. Benimse hikayede en ilgimi çeken ve dikkat ettiğim zaman ve mekan. Mustafa Kutlu okumakta bu yüzden hoşuma gidiyor galiba. Yine bu kitabında da zaman makasını çok açmış. Bu kitapta bir şey fark ettim, sonra eski okuduğum hikayelerini de düşündüm, Kutlu neredeyse her kitabında bir karakteri hele ki baş karakterse bize sunmadan önce onun yedigöbek sülalesinin hikayesini anlatıyor önce. İlk okuyanlar ilk sayfalarda karşılaştıları kişiyi başkarakter sanıyor haliyle sonradan anlaşılıyor ki başkaraktere daha çok var onlar ninesi dedesi.
Yine Mustafa Kutlu her kitabında yaptığı gibi burda da karakterlerin yaşamında ya da konuşmalarında kendi fikir ve düşüncelerini çok güzel ve okuyucuyu sıkmadan sunuyor.
Kitap yazarın yeni kitaplarından olması hasebiyle günümüz problemlerine de çokça değinmiş. İş dünyası ve siyasetin pisliklerini, gençlerin düştükleri bataklıkları Bedri Bey'in hayatına yayarak gözler önüne seriyor.
Okuduğum bütün Mustafa Kutlu kitapları gibi bunu da beğendim velhasılı, elinize alıp kısa sürede bitireceğiniz ibretlik ve insanı sorgulatan bir kitap. Tavsiye ettim gitti.