Gönderi

Rüyayı gören, akademik eğitimi olan ve yaklaşık 50 yaşlarında olan bir adamdır. Çok az tanımaktayım ve ara sıra olan buluşmalanmız rüya yorumu "oyunlan" olarak aramızda söylediğimiz ona göre komik dalga geçmeleri içermekteydi. Bu buluşmalardan birinde gülerek bana hâlâ rüya yorumlarıyla ilgilenip ilgilenmediğimi sordu. Ben de belli ki rüyaların doğası ile ilgili çok hatalı görüşlerin var dedim. O da bir rüya gördüğünü ve onun için bunu yorumlamam gerektiğini söyledi. Tamam dedim ve şu rüyayı anlattı: Dağlarda yalnızmış ve tam önünde çok yüksek sarp bir dağa tırmanmak istiyormuş, ilk tırmanış zahmetliymiş, fakat daha yükseğe tırmandıkça daha fazla zirveye doğru kendini çekilmiş hissediyormuş gibi geliyormuş kendisine. Daha hızlı tırmandıkça, bir tür coşku yavaşça kendisini kaplamış. Rüzgârla birlikte uçtuğunu hissetmiş ve yükseğe ulaştığında ağırlığım hissetmemiş ve boşluğa doğru adım atmış. Bu noktada uyanmış. Bu rüyasıyla ilgili ne düşündüğümü öğrenmek istedi. Sadece deneyimli bir dağcı olduğunu değil ateşli bir dağcı olduğunu biliyordum, böylece rüyanın rüyayı görenle aynı dili konuştukları kuralı bir kez daha doğrulanmış oldu. Dağcılığın onun için bir tutku olduğunu bildiğimden, bu konu hakkmda konuştum onunla. Can atarak konuya atladı ve bir rehber olmadan dağlara gitmeyi ne kadar sevdiğini söyledi, çünkü ne kadar tehlikeli olursa onun için o kadar cazibeli hâle gelmekteymiş. Ayrıca, birkaç tehlikeli tırmanışından söz etti ve bu gözü pekliği bende belli bir etki bıraktı. Kendi kendime böyle tehlikeli durumlara, göz göre göre ölümcül bir zevke, onu itenin ne olabileceğini sordum. Aynı anda benzer bir düşünce ondada da oluştu, aynı zamanda gayet ciddi bir şekilde bunun için, tehlikeden korkmadığını, çünkü dağlarda ölmenin çok güzel bir şey olacağını düşündüğünü ekledi. Bu nokta, rüyada önemli bir ışık yaktı. Açıkça tehlike arıyordu, belki de açığa çıkmamış intihar düşüncesiydi, fakat neden kasıtlı olarak ölümü istesin? Bazı özel sebepler olmalıydı. Dolayısıyla, onun durumunda olan bir adamın böyle risklere kendisini atmaması gerektiğini ortaya koydum. Empatik bir şekilde "dağları asla bırakmayacağını", şehirden ve ailesinden uzaklaşmak için gitmek zorunda olduğunu söyleyerek cevap verdi, "eve yapışıp kalmak bana uygun değil" dedi. Bu, onun dağlara olan tutkusunun daha derin nedeninin ipucuydu. Evliliğinin başarısız olduğunu ve evde onu tutan hiç bir şeyin olmadığını öğrendim. Ayrıca profesyonel işinden de bıkmış görünüyordu. Bu dağlara olan esrarengiz tutkusu kendisi için tahammül edilmez olan bir varoluştan kaçışın yolu olmalıydı. Dolayısıyla, kendi kendime rüyayı şöyle yorumladım: kendisi yerine, yaşama hâlâ sarıldığına göre, dağlara yükselme ilk önce zahmetti, fakat bu tutkuya daha fazla sarıldıkça, daha fazla cazip hâle geldi ve ayaklarını rüzgâra verdi. Sonunda bu onu tamamen kendisinin dışında daha fazla sarmaladı: bedensel ağırlığının hissini kaybetti dağlardan daha yükseğe tırmandı, boşluğa doğru. Bu açıkça dağlarda ölüm anlamındaydı. Bir an sessizlikten sonra, aniden "Hımm, başka şeyler hakkında konuştuk. Rüyamı yorumlayacaktın. Ne düşünüyorsun?" dedi. Doğrudan ne düşündüğümü söyledim, yani dağlarda ölümü aradığını ve bu tutumlarıyla onu bulmak için iyi bir fırsat yakalayacağını söyledim. "Bu çok saçma " diyerek cevapladı gülerek, "aksine, dağlarda sağlıklı olmaya çalışıyorum". Boşuna durumun ağırlığını görmesini sağlamaya çalıştım (Jung, 1954b, ss. 60-63). Altı ay sonra dağa çıkarken boşluğa düştü. Dağ rehberi onu gözledi ve genç bir arkadaşı zor bir yerde iplerle aşağıya inmeye çalıştılar. Arkadaşı ayağını koyabileceği geçici bir çıkmtı buldu ve onu izleyen rüyayı gören düştü. Rehberin sonradan anlattığına göre aniden ipin gitmesine izin verdi "sanki havaya atlar gibi". Arkadaşının üstüne düştü ve her ikisi de aşağıya uçtular ve öldüler (Jung, 1970, s. 208)
·
18 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.