Gönderi

Okumaya değer...
`Evgeny Grinko - Field` Kıza bir partide rastlamıştı... Harika birseydi. O gun pesinde o kadar delikanli vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı,, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...         "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı...                   "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak icin.."              Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı... Kahveye tuz!..         Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..                  Delikanli anlattı;                 "çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar... Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."                  Bunlari söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar  özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya başladı... Onun da evi uzaklardaydı... Çocukluğu gibi... O da ailesin anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak...                   Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...          Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu... Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...                  40 yil sonra, adam dunyaya veda etti. "Olumumden sonra aç" diye bir mektup  bırakmıştı sevgili karısına... Şöyle diyordu, satırlarında...                  "Sevgilim, bir tanem... Lutfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan  üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim... Tuzlu kahvede... İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?. Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan... Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemisti. Sana         gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgectim.          Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...                  İşte gerçek... Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu         tuzlu kahveye borçluydum.                  Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve  bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."                  Yaşlı kadının ggozyasları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında, birgün biri kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey" diye soracak oldu...                  Gözleri nemlendi kadının...                  "çok tatlı!..." dedi...           Dileriz tuzlu kahve yapsanız bile, sizi sadece "Sİz" olduğunuz için sevenleriniz ve o kahveyi sevginin ışığında zevkle içenleriniz olsun....
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.