Gönderi

Aysun Öğretmen..
youtu.be/7yQI2mUX7Rc "Ah! Annem hiç bu kadar mesut olmamıştım.." "Bende kızım." "Dikkat et kızım olur mu, öğrencilerini; benim, seni sevdiğim gibi sev kızım." "Elbette ki, onlar benim kuzularım," "keşke babam yaşadaydı anne, bu günleri görseydi." "Görüyordur bitanem benim, görüyordur." "Yerlestiğinde ara olur mu yavrum?" "Merak etme annem, yerleştiğimde seni de alacağım yanımda, canım sıkılır, yüreğim daralır sen yokken.." "Tamam kızım hadi uğurlar ola.." Yolculuk esnasında pekte sıkılmamıştı Aysun Öğretmen... yollar uzasada yaninda ki Bedriye Teyze ve torunu Berivan arkadaşlık etmişlerdi yol boyu, mavin bazen ikramlarda bulunur, bazen otobüs şöförü arabest yordamıyla, Tatlıses'ten Hakkı Bulut'a türlü sarkılarla eslik ettirmişti.. Tabii lorke lorke de eşlik etmezse eksik olurdu... Bir hafta geçmişti aradan okul dönemi başlamıstı.. Aysun Öğretmen, öğrencilerini kuzum diye ses seslenmesi... tat almak için çok şey lazım değildir. Öğretmen mesleğinden evvel kalbinde ki samimiyeten zatenn güçlü bir kızdı... Bir gün Yusuf ayağı kalktı, öğretmenin başı öne eğilmiş, cocuklara yaptığı sinavın değerlendirmelerini yapmak için sıraya diziyordu, çantasında değerli hediyelerle... "Hocam!" "Efendim Yusuf?" "Biliyor musunuz?" Öğretmen cam gibi ışıldayan meraklı gözlerle... Sizi çok seviyoruz öğretmenim.. arkadaşlarla aramızda bir hediye aldık size, umarım beğenirsiniz.. -Yusuf sırasından çıkmış, öğretmene doğru yönelmişti. - - - Kapı açıldı, iki silahli adam girdi içeri.. "Çocuklar oturun yerinize, öğretmene mesaj bıraki gideceyik." "Sizde kim oluyorsunuz?" "Öğretmen! Dinle. Burada fazla durma ve çek git, kendi iyiliğin için git. Bu hevalları sen mi adam edeceksin?" Arkalarını dönüp gittiler.. "Çocuklar sakin olun.. oturun yerinize, gittiler.." Yusuf: "Öğretmenim gidecekmisiniz?" "Çocuklar, kuzularım... Bende bu can Rabbim de o sonsuz nur... ben emanetim ile yasarım.. ," "hadi bakim sinavlarınizı okuyacağım." 1 ay sonra gece saat 11.00 Köyde, gürültü patırdı kopuyordu.. Aysun öğretmen, okul yanında ki ufak bir lojmanda kalıyordu. Üzerine bir şeyler alıp köyün ortasına kadar yürümeye başladı, evlerde ışıklar yanmış... insanlar sokakta, etrafta onlarca silahlı adam... İnsanların toplandığı alana koştu. "Siz ne yapıyorsunuz..?" "Öğretmen bumudur?" "Budur baskan." "Öğretmen geç sende şöyle, mesaj belli ki iyi işitilmemiş..." "Siz ki olduğunu saniyorsunuz?" "Geç dedik ögretmen, uzatma.." "Şimdi beni iyi dinleyin, bir defa sòyliyacagam," "bu oğretmen burada olursa, evvela muhtar! Seni.. sonra da buradaki çocukları tek tek vuraram.." Askerler köye vardığında saat sabahın döndüydü. Muhtarın evine vardılar.. bir kaç soru ardından mevzilendiler... sabah 7 gibi tekrar köyden ayrıldılar. Öğretmene dedikler tek şey, "isterseniz sizi, başka yere aldıralım" olmuştu. "Bu çocuklar da okuyamayıp dağa mı çıksınlar komutan? Ben o zaman kendi ellerimle katil mi vereyim? Bu çocuklar okuyacak! Ben bu dağlara kellemi koydum da geldim, onların istediği cahil kalmaları, kanması cabuk olsun.. Ben buraya gelmeden evvel her şeyi öğrendim de geldim. Çocukların aileleri ünüformali askerler öldüruyormuş gibi gelen teröristler... zorla dağa kaldırılan çocuklar... başkan dedikleri çiyanlara peşkeş cekilen 12 yaşında bebeler. Ben ölür de gitmem komutan.." Bunları komutana söylerken, komutanın gözleri duman çökmüş, yağmura hazırlanan bulutlar gibi olmuştu... donuk, titrek ses tonu ile askerlerin moralino bozmaktansa, el isareti ile gidiyoruz demekle yetindi. Komutan Yüzbaşı Tuğrul, omuzuna apoletlerini arada takardı. O bu günlerden biriydi. Muhtara ters bir göz dağı ile bu kadından (bir kız bile senden delikanlı) utan manasında bir mesaj birakmıştı... İki gün sonra ders saatiydi.. kapı kırılmasına sınıfa gören dört adam, kapıda bekleyen dört adam. Köyü sarmış, sekiz adam daha.. "Öğretmen, topla eşyalarını, evine tainin çıktı, de hayde.." "Çıkın sınıftan Allahsızlar.. siz asla ne bir Kürt ne bir insan.." çaatt... "Çıkartın ögretmeni dışarı.." "Şimdi size söylüyorum. Ögretmen de dinlesin..." Yusuf'u Melike'yi ve de biraz daha ufak olan Mehmed'i bir de Zelal'ı okulun ortaya yerine dikti diz üstü... "Söyle ögretmen önce, hangisine sıkayım?" "Defolun, birakin yavrularımı defolun.." -öğretmen gökgürültüsü vd ince bir tiz sesi ile öğle ağlıyordu ki, annenin evlada agladığı gibi..- - (köylüler de öģretmene üzülmüşlerdi) Yerinden kalkıp koşarak çocuklara koşarken, askerler de pusu atmışlar catısma başlamıştı. (Anlık bir refleks ile silahını çevirmeye hazırlanan adam, tetiğe basmış, Zelal'a giden kurşun, Öğretmen Aysun'un hamlesi ile ardı ardına biri sırtından kalbine, diğeri ise bacağına saplanmıstı...) "Öğretmenim..." Çocuklar öğretmenin etrafına toplanmış... çoktan silah sesleri unutulmuş... öğretmen kurtulacak ümidi ile konuşmaya çalışıyorlardı... Melike: "Babaaaa koş anam vuruldu koş.." Akif Bey öğretmenin dibine çökmüştü, gözlerde yaş, kafasını sağa sola sallayarak, şehit edilen Aysun öğretmenin, dibinde hüngür hüngür ağlamaya başladı.. ardından biri daha koşa geldi. Çocuklar sıniflara hayde çabuk... çocukları oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu.... Kadim TATAROĞLU *Böyle bir hikayeyi anlatmayı hiç istemezdim... *fedakâr öğretmenlerimizine...
··
19 görüntüleme
Sükûnet okurunun profil resmi
Bir şiir yetmez diye düşündüm... Bir öğretmenin öğrencilerine olan sevgisini, bir hikaye ilr dile getirmek istedim...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.