Gönderi

222 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 9 days
Okuduğum kitaplara baktığım zaman dünyaca ünlü tanınmış yazarlara çokça yer verdiğimi fakat çok başarılı yazarlarımız olmasına rağmen hak ettikleri değeri vermeyip, okuma zahmetinde bulunmadığımı fark ettim. Utanmadım desem yalan olur. Bu doğrultuda hemen bilgisayarın başına geçip bir alışveriş listesi oluşturdum. Çağdaş Türk Edebiyatı klasiklerinden başlamak istediğim için ilk yöneldiğim yazar Yaşar Kemal oldu, sonrasında Kemal Tahir ile devam ettim. Birkaç yazardan daha 1-2 kitap ekleyerek siparişi tamamladım. Kitaplar gelince çok heyecanlandım (her zaman olduğu gibi) ve hemen okumaya koyulmak istedim. Televizyonda ne zaman Köroğlu’nun filmi çıksa babam “ben çocukken bunun kitabını okumuştum” derdi, bu nedenle ilk olarak Üç Anadolu Efsanesi kitabından başlamaya karar verdim. Kitap Anadolu’nun belki de en çok bilinen destanı Köroğlu ile başlıyor (Azerbaycanlı yengem kendilerinde de aynı destanın daha değişik versiyonunun olduğunu söylemişti). Köroğlu kitaptaki diğer destanlara göre daha epik bir destan. Tam filmi yapılacak derler ya öyle işte, bu da senaristlerden kaçmamış olacak ki “filmini yapalım biz bunun” demişler. Çekiyorlar bir film, ee başrolde de avantür filmlerin efsane ismi Cüneyt Arkın’dan başkası olacak değil ya? Cüneyt baba filmin sonunda çıkıyor Bolu Beyi’nin karşısına “kancık kelleni ödlek bedeninden ayırmaya geldim Bolu Beyi!” diyor. Dur ya, bu başka filmdi, Polemon olacaktı o. Neyse, Kara Murat Polemon’un kellesini ala dursun biz kitaba dönelim. Kitap benim bildiğimden daha fantastik; Kırat uçuyor, Köroğlu güçlerini mistik yollarla elde ediyor vs. Bir destanda olması gereken bütün özellikleri barındırıyor yani. Kitabın içerisinde bulunan destanlardan en güzeli de Köroğlu bana kalırsa. Bir diğer destanımız türküleri dillerden dillere söylenen, günümüzde dahi popülerliğini sürdüren Karacaoğlan. “İnceden bir kar yağar, tozar Elif Elif diye. Deli gönül abdal olmuş, gezer Elif Elif diye” diye gezen, o köy senin bu köy benim, dağ demeden düz demeden, bir sazı bir sözü gezip durur Karacaoğlan. Türkülerini hep Elif’e söyler, hep Elif’i anlatır. Onun karasevdası Elif’e kavuşamamasından değil önce kavuşup sonra kaybetmesinden kaynaklanır. Elif onu hep bekler, her gördüğüne “Karacayı görürsen ona söyle, Elif seni bekler, ölmeden son bir kez seni görmek ister de” diye salık verir. Karacaoğlan da son bir kez olsun Elif’i tekrar görmeyi diler lakin Elif’in ömrü buna el vermez, Karacaoğlan Elif’in köyüne vardığı zaman Elif artık toprak olmuştur. Bunun üzerine Karacaoğlan’ın sazından şu mısralar dökülür; Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeğe fermanım var Azrail gelmiş can talep eder Benim can vermeğe dermanım var Ve geldik son destana, Alageyik. İzleyenleriniz vardır, Cüneyt Arkın bunun da filmini yapmıştı. Geyik avcısı Halil’in hikayesi. “Sevdiğin mi, geyik avı mı?” diye sorulduğunda cevap veremeyen Halil, kendisi avdayken köylü tarafından nişanlısı Karaca Ali’ye peşkeş çekilen Halil, Alageyik sevdası uğruna canını veren Halil… Bu destanı pek fazla anlatma gereği duymuyorum zira fazlasıyla dramatik. O duyguyu geçirebileceğimi sanmıyorum. Son tahlil: Okuyun, okutturun. Gerçekten çok kıymetli yazarlarımız ve romanlarımız var, biraz geç farkına vardım fakat “geç olsun, güç olmasın” demiş büyüklerimiz. Bize bizi anlatan yazarlarımız iyi ki varlar.
Üç Anadolu Efsanesi
Üç Anadolu EfsanesiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 201710.9k okunma
·
45 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.