Gönderi

Sevgili Dost, Sana bu mektubu neden yazdığımı biliyor musun? Ben bilmiyorum mesela. Sana soruyorum bu soruyu çünkü insanlar çoğu zaman cevabını bilmedikleri soruları sorarlar karşısındakine. Sevgili Dost; Geç kalmış bir mektup aslında benimkisi. Ortak bir dostumuz diyor ki, “başka bir zamana bırakılmamalı mektuplar; yansıtmalı anı.” Oysa ki ben erteleme alışkanlığımdan vazgeçemiyorum, neden bilmiyorum. Sabahları alarmı erteliyorum mesela. Daha fazla uyuma yanılgısı içindeyim belki de. Ah bir farkında olsam, ben uyurken kum saatindeki kumların loca değiştirdiklerini, ‘Bak hayatından birkaç dakika daha eksildi’ dercesine.. Sevgili Dost, Kirlenen her şeyi yıkıyorlar bu dünyada. Deterjan, sabun, çamaşır suyu, yumuşatıcı... Ne varsa temizleyici niyetine ellerinde, temizliyorlar bütün kirleri. Bir tek ruh kalıyor. Kirlenen insan ruhunu temizleyen yok, pis pis dolaşıyorlar etrafta. Pisliklerini temiz ruhlara da bulaştırıp çoğalıyor sayıları hızla. Sevgili Dost, Ne çok şeye sahibiz. Ama kullanmayı bilmiyoruz kırıyoruz, bozuyoruz ve parçalıyoruz onları. Bu yüzden türemiş tamirciler. Her şeyi tamir ederler üstelik her biri farklı bir şeyi tamir eder. Bir istisna var ama. Bütün insanlarda olan, kolayca kırılabilen, bozulabilen bir şeyden bahsedeceğim sana. Merak etme bu sefer ruhtan daha somut bir şeyi; “Kalp” i kastediyorum. Kalp ki kıranı, bozanı, parçalayanı çok; tamir edeni ise hiç yok! Bir de yaralıyorlar kalbi, doktora gidiyorsun o da biz bakmıyoruz diyor, tıbbi bir tedavisi yokmuş yaralı kalpler için. “Dünyadasın, bunun tedavisi yok.” ; Samuel Beckett’tan bütün yaralı kalplere gelsin bu parça. Sevgili Dost, Bugün bir cümleye rastladım tam beni anlatıyordu: “Bir yalnızlığıma sarılır ve ağlarım, güvenim sadece yalnızlığıma. Çünkü yalnızlık beni asla bırakmaz ve aldatmaz.” Bu sözün üzerine ne söyleyebilirim ki Sevgili Dost? Sevgili Dost; “İnsan efendi ve sahiptir” demiş ya Descartes, hayvanları yok saymış gibi olmuş. Ama ben katılmıyorum kendisine. Geçen gezsin açılsın diye bahçeye saldım bizim kediyi, saatler oldu acıkmıştır artık, çağırıyorum:gel mama verecem sana diyorum, gelmiyor hayvan oğlu hayvan! En son kucaklayıp zorla götürdüm içeri. Aslında zorla da sayılmaz hiç debelenmedi. Sanırım bizim kedi benden de tembel, yorulmak istemediğinden ve sonunda onu kucağıma alacağımı bildiğinden yaptı öyle. Ne diyebilirim ki, korkulur bu kediden. Descartes gelsin o sözünü bir de bizim kediye söylesin bence. Sevgili Dost, Sahi sen kimsin? Bunca zamandır ‘Dost’ diyorum sana, yeni aklıma geldi kimsin diye sormak. Daha da önemlisi ben kimim?
··
11 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.