Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

734 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Kitaba başlamadan önce, yazılış amacının yazarın üstün Hristiyanı bizlere anlatmasıdır. Dostoyevski, İsayı bu kitapta Prens Mişkine dönüştürüp akabinde iyiliklerle donatmış ve iyilik-kötülük kavramlarını,Rus toplumunun sınıflar arası "Budala" yani Pres Mişkine bakış açısını göstermektedir. Kitapta geçen her olaya aklıyla değil kalbi ile bir mana kazandırarak ve bu duygu yoğunluğunda acı çekerek tıpkı İsa gibi cenneti,sonsuzluğu ve mutluluğu bir gaye olarak görmüştür. Yani Prens Mişkine bakarak, dikkatli bir gözlem sonucunda şu yargıya vardım ; İyilik,kötülük,sevmek,sevilmek ve hatta çıkarlar ve menfaatler bile söz konusu ise insanın öncelikle kalbiyle,vicdanıyla hareket etmesi gerekmektedir. Çünkü insanı insan yapan kalbidir vicdanıdır. Herkesten iyi niyetini esirgemeyen ve toplum tarafından bu tutumun etik kabul edilmesine rağmen o hala bir "budala" olarak görülmektedir.  Öyleki toplumun her sınıf katmanından olan insanların, kendine gore sebepleri ve çıkarları vardır. Bu sebepler ve çıkarlar, onları içten ve dürüst davranmaktan alikoymakta. Yalnız romanda biri varki tam anlamıyla olmasa bile prensi takdir etmekte ve haklı çıkarmaktadır; Lizavetta Prokofyevna. İkinci cildin son sayfasında ve son cümlelerde şöyle demekte : "Yeter şu avrupaya ağzımız açık, hayran hayran bakışımız... bütün bunlar, bütün yabancı memleketleriniz, bütün şu meşhur Avrupanız fanteziden ibaret. Söylediklerimi hatırlayın... Mim koyun. Göreceksiniz..." Lizavettanın bu sarf ettiği cümleler, bana ekstradan düşünme fırsatı yarattı. Özellikle "fantazi" üzerine.Fanteziden kastı özellikle batının yani Avrupanın duygusuz, yapmacık ve eylemden ibaret kalmasıydı. Ve işte geldik asıl olan karaktere yani ippolite. (bana göre çünkü bu kitabı ödev icabı okuma fırsatı buldum ve bu karakter üzerinde yoğunlaşmam gerekmekte :-) ) Verem olmuş bir kanser hastası olan ippolit, Nihilisttir ve toplumun ahlakını,dini,tanrıyı ve varoluş sebebini yazdığı mektupta bir itirafname olarak sergilemektedir. Verem olduktan sonra bu felsefik kavramları yorumlayan ippolit, aslında yaşamı ne kadar çok sevdiğini bana sezdirmektedir. Öyleki doktorun kendisine belli bir süre aralığında öleceğini bildirdikten sonra kendisi bu yargıya isyan etmekte ve tanrıya ölüm karşısında intihar kozunu kullanmaktadır. Ne yazıkki bunu beceremeyen ippolit tanrıya yenik düşmektedir. Ve öyle sanıyorum ki yazarda, böyle bir karakteri kendi yazdığı kitabında yermektedir. Ölüme ölümle bile cevap veremeyen ippolitin acizliğini, aslında "tanrı öldü" diyen nietzsche ye bir eleştiri olarak gönderme mi yapmaktadır? Peki bu Nihilist adam, o akşam intihar etseydi, Tanrı öldü denilebilir miydi ? Veyahut ippolit tanrıyla giriştiği bu amansız mücadelede galip gelseydi, yarı tanrıya dönüşebilirmiydi ? Peki bu Nihilist karakter niçin bu felsefik konuları hep ölümün etrafından işliyor ? Niçin yaşam değil de ölüm ? İnsanların kaçındığı, korktuğu, duyunca tüylerinin ürperdiği bir şeyi nasıl olur da  Tanrıya yönelebilmek adına bir araç olarak görür? İsteklerimizi ve bu istekler doğrultusunda irademizi en sonsuz seviyeye çıkararak ölmemiz mi. ? Ki aslında ippolit seviyordu yaşamı. O vakit bu yığınla felsefik sorularda neyin nesiydi diyeceksiniz. Dostoyevski,sadece Nihilizm akımını eleştirmeyip, katoliğide yermektedir ippolitle. Ve asıl Hristiyan felsefesinin doğayı, tanrıyı ve evreni eleştirmesi gerektiğini dile getirmekte. Ve katoliği Batı Roma imparatorluğunun bir devamı olarak görüp, Papayı da bu riyakar geleneğin hizmetçisi olarak ele almaktadır kanımca.
Budala 1. Cilt
Budala 1. CiltFyodor Dostoyevski · İskele Yayıncılık · 200525bin okunma
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.