Gönderi

9 Temmuz’da Sultan Süleyman yine İstanbul’dan ayrıldı ve ayın 18’inde Edirne yakınlarına karargâh kuruldu. Yanında iki küçük oğlu, Mehmed Paşa, Lütfi Paşa ve her iki Beylerbeyi vardı. Tatar Hanı’na, Osmanlı ordusu ile birlikte hareket etmek üzere Boğdan’a karşı hazırlık yapması emredildi. Vlad’ın Eflaklarına da yolu ağaçlardan temizleme görevi verildi. Orduyu, 300 top takip ediyordu. 7 Ağustos’ta Petru Rareş’in elçileri, sultanın elini öpmek üzere karargâha geldiler ve seferin hedefini bilmiyormuş gibi davrandılar. Reddedilmediler, ama Sinan Çelebi, ulaklarla birlikte Boğdan’a gönderilip, Rareş’e bizzat huzura gelme emrini ilettiler. Sinan Çelebi, birkaç gün sonra, Rareş’in bu emre tıpkı 1529 yılında Zapolya gibi, uymaya hazır olduğu cevabı ile geri döndü. Ordu, bu beklenti ile sadece yavaş hareket ediyordu. Sultan Süleyman, Dobruca’da Babadağ’da bulunan ünlü Sarı Saltuk (Saltuk Dede) Türbesi’ni ziyaret etme ve ava çıkma fırsatı buldu. Semendire Sancakbeyi’nin beklediği İsakçı Geçidi’ne ancak 21 Ağustos’ta varıldı. Burada Hüsrev Paşa’ya Sofya’da bağlantıların güvenliğini kontrol etme görevi verildi ve Mehmed Paşa, tıpkı daha önce, artık idam edildiği için hayatta olmayan İbrahim Paşa gibi, serasker tayin edildi, ama sadece Anadolu Beylerbeyi Rüstem Paşa gelene kadar. 31 Ağustos’ta ordu Falcı (Falcui)’de Prut Nehri’ni geçti ve 9 Eylül’de Yaş önlerine geldi. Petru Rareş, ne dost, ne de düşman olarak gelmemişti. Kral Ferdinand’dan 2-3 bin tüfekçi ve Sek talep etmişti, ama boşuna145. Hiçbir komşusu tarafından sevilmeyen Rareş’in başka müttefiki de yoktu, hatta Eflak Prensi bile birliklerini büyük bir memnuniyetle sultanın emrine vermişti. Boyarlar, Sultan Süleyman’ın yanında Büyük Stefan Bathori’nin İstanbul’da rehin tutulduğu sırada ölen oğlu Aleksandru’nun oğlu Stefan’ı - Stefan, kendini Büyük Stefan’ın oğlu olarak tanıtıyordu - yeni prens olarak yanında getirdiğini biliyorlardı ve köylülerle az sayıda sadık dostundan oluşan birliklerle direnmeye cesaret edemeyen Petru Rareş’in davasına sırt çevirdiler. Petru, Seret Nehri’ni geçti, zira Hotin’den geçmesine Lehler izin vermedi, arkasından akıncılar ve kendi ülkesinden hainler takip etti ve bu yüzden Bistritz Manastırı’nda son duasını yaptıktan sonra, Çek ileri gelenleri tarafından saygı ile karşılandığı Erdel’e kaçmak zorunda kaldı ve ülkenin kuzeydoğu köşesinde atalarından miras kalan Szikszo Kalesi’ne saklandı. Türkler, böylelikle tıpkı 1529 yılında Budin gibi himaye edilen ve zarar görmesi engellenen başkent Suçava’ya geldiler. Ülke, kılıç hakkına istinaden artık sultana aitti ve bu sıfatla başkentte “kulu” Stefan’ı, Boğdan Prensi olarak tahta çıkarttı. Ordu, dört gün boyunca burada kaldı (16-21 Eylül) ve Sultan Süleyman 22 Eylül’de buradan ayrılırken148, müdafaa kıtası olarak 500 yeniçeriyi burada bıraktı ve ülkelerine dönen Tatarlarla birlikte Turla Nehri üzerinde bulunan güçlü bir kale ve zengin gümrük şehri olan Tighina Kalesi’ni ele geçirmek üzere, Prut Nehri’ni geçti. Burada daha sonra Bender Kalesi kuruldu. Bu kalenin kitabesinde Sultan Süleyman’ın zafer dolu Boğdan seferi ve “Osmanlı süvarilerinin nalları altında ezilen” Boğdan Prensi’nin mağlubiyeti anlatılır. Bugünkü Rus Besarabya bölgesini boydan boya geçen Bic Nehri’nden, Tuna Nehri’ne kadar olan bütün bölge, Kili ve Akkirman’ı kapsayan yeni Bucak Sancağı’nı oluşturuyordu. Ordu, 4 Ekim’de dönüş yolunda Tuna Nehri’ni geçti. Sultan Süleyman, kışı ilk kez Edirne’de geçirdi. Tüm şartları çok iyi hesaplayabilen ve eline geçen tüm fırsatları çok iyi değerlendirebilen Sultan Süleyman, imparatorluğun kesin sınırlarının belirlenmesiyle ilgili büyük eserini başarı ile tamamlamıştı.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.