Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

~HAZRETİ MEVLÂNÂ CELALEDDİN-İ RUMÎ' Yİ ANMA VE ŞEB-İ ARUS ETKİNLİĞİ~
"O gün ne mal fayda verir ne de oğullar. Ancak kim Allah'a selim bir kalble gelirse. (O fayda görür.) Şuara 88-89 Mesnevi, c.5, 872 Bu cihan, bir Sebzvâr şehri gibidir. Hak erleri onda zayi olup gönül darlığına düşer. Hz. Peygamber (s.a.v.), "Cenâb-ı Hakk, sûrete bakmaz, matlup olan temiz bir gönüldür." buyurmuştur.*  Yani bakılmaya lâyık olan gönül sahipleridir, secdenin sûreti ve altın dağıtmak değil. Sen gönlünü gönül sanıp mağrur olmuş, bu yüzden asıl gönül sahiplerini aramaktan uzak kalmışsın.    Gönül öyle bir şeydir ki onun içinde bu yedi gök gibi yüzlerce sema kaybolur. Yoksa hile dolu küçük bir kalbi isteme. Sebzvâr içinde Ebû Bekir arama! Ehl-i dil, altı yüzlü bir aynadır. Cenâb-ı Hakk, ancak gönül sahibinin vasıtası ile nazar eder. ............. Sen huzura yüzlerce çuval altın da getirsen Cenâb-ı Hakk senden kalb-i selîm ister. Gönül eğer senden razı ise ben de razıyım. O senden yüz çevirmiş ise ben de çeviririm. Sana bakmam, gönle nazar ederim. Benim için en makbul hediye gönüldür. Gönüller rızanın yerini almıştır.  Cennetler anaların ayakları altındadır. Çünkü aslı, anası da babası da odur.  Sûrete bakma, gönle nazar et. Sen "İşte bende de gönül var” dersen;  Sana der ki: "Burada böyle gönüller çok!” O öyle bir gönül ister ki cihanın kutbu ve âdemin canının canına canın canı olsun!   Bil ki o gönüller sultanı,  Böyle nur dolu ve güzel gönüller bekler. Sen günlerce Sebzvâr'ı dolaşsan da işe yarar böyle bir gönül bulamazsın.  Nihayet canı solmuş pejmürde bir gönlü  Tabuta koyup götürürsün!   Ve dersin ki:  "Ey şehriyâr, işte sana bir gönül getirdim.  Sebzvâr da bundan daha iyisi çıkmaz!” O zaman sana şöyle denilir: "Burası mezarlık değil ki buraya bir ölü gönüllü getirdin! Var yürü varlık Sebzvâr'ının ondan aman bulduğu bir gönül getir!**   Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla, Mevlânâ, Allah'ın huzuruna ancak selim bir kalb ile çıkılabileceğini ve ancak onların makbul olacağını anlatmak isteyerek ayeti zâhirî manası ile tefsîr etmiştir. Şayet kişi böyle bir kalbe sahip değilse, gönül sahibi birini bulup  ona tabi olması ve onu kendisine rehber edinmesi gerekmektedir. Tefsîr kitaplarında da "selîm kalb"in, samimi, küfür ve münafıklık illetinden emin bir gönül olduğu veya hastalıklardan selâmette olan mü'minin kalbidir. Çünkü Allah Teâlâ kâfir ve münafığın kalbinin hastalıklı olduğunu beyan etmiştir” şeklinde ifade edilmektedir. İşte ancak böyle bir gönülle gelenlerin kurtuluşa ereceklerini; kâfirlerin, "Biz mal ve evlat açısından çoğunluktayız." (Sebe,35) demelerine karşılık Allah Teâlâ, kalblerinin dünyada selîm olmaması sebebiyle o gün mal ve evlatlarının fayda vermeyeceğini bildirmiştir. Görüldüğü gibi Mevlânâ'nın tefsîri ile diğer müfessirlerin tefsîrleri paralel arz etmektedir. Bu nedenle mutasavvıfımızın bu ayeti zâhirî manasına göre tefsîr ettiğini söyleyebiliriz.***   * Burada şu hadis-i şerife işaret edilmektedir: "Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz; fakat kalblerinize ve amellerinize bakar." Bkz. Müslim, Sahîh, c. VIII., s. 11; İbn Mâce, Sünen, c. 11., s. 153. ** Mesnevî, c. V., 872 vd./ Mevlânâ'nın bu mısralarının daha iyi anlaşılması için, bu beyitlerden önce anlatmış olduğu şu hikâyeyi hatırlamamız gerekir: Bugün Iran sınırları İçerisinde yer alan ve o dönemde Râfızîlerin  (Şî'î) bulunduğu yer olan Sebzvâr şehrini, Muhammed Harzemşah şavaşla alınca, halkı ondan aman dilemiş, kendilerinin affedilmelerini istemişler. Padişah, bu şehrinizden Ebû Bekir adında birini huzuruma hediye olarak getirirseniz sizi affederim, der. Fakat şehir halkı çuvallarla altın getirip Ebû Bekir adlı birini istememesini; zira bu şehirde o isimli bir şahsın bulunmasının imkânsız olduğunu söyleyince, padişah hiç altınlara bakmayıp, bana bir Ebû Bekir armağan etmedikçe bunların bir faydası yoktur, der. Sebzvârlllar şehrin altını üstüne getirip sonunda Ebû Bekir isminde bir yolcuyu bir harabede hasta ve üzgün bir şekilde bulurlar ve ondan hemen padişaha gidip bu şehir halkını katliamdan kurtarmasını isterler. Yolcu ise şu karşılığı verir: "Yürümeye gitmeye gücüm olsaydı bir gün evvel buradan yola çıkardım. Bu düşman diyarında kalmaz, dost şehrine yönelirdim.” sebzvârlılar  yolcunun yürüyemiyeceğini anlayınca, bir tabut getirip Ebû Bekir'i içine koyup Harzemşah'ın huzuruna getirirler. Mesnevî, c. V., 850 vd.    *** Taberî,Camiul-Beyan; Begavi,Tefsir; Şevkani,Fethu'l-Kadir; Beydağı,Tefsir; İbniKesir,Tefsir; Kurtubi,Ahkam; Âlusi,Ruhul-Meani, Bursevi,Ruhul-Beyan  
Sayfa 113Kitabı okudu
··
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.