Gönderi

"Benim gözümde Jack, bu toprağa daha sağlam bir şekilde kök salmıştı. Fakat onu aynı zamanda geçmişten gelen bir şey, bir kalıntı, makinemle o fotoğrafları çekmeye kalmadan silinip gidecek bir şey olarak da görüyordum. Fakat Jack hakkındaki fikirlerim yanlıştı. Tam olarak bir kalıntı sayılmazdı o; kendi hayatını, kendi dünyasını, neredeyse kendi kıtasını kendi kurmuştu. Ama o kadar zevk aldığı ve yararlandığı o dünya, başkalarının da rahat bırakamayacağı kadar kıymetliydi. Ve ancak o öldükten, yerine gelen şehirli işçiler gittikten sonra anladım, ancak ondan sonra anladım, tüm bu insanların çalıştıkları veya üstünde yaşadıkları toprakla bağlarının aslında nasıl da pamuk ipliği kadar ince olduğunu. Jack toprakla bağının inceliğini görmezden gelmiş, bir bataklıkla virane bir çiftlik avlusunun kenarında başkalarının gördüğünü görmeyerek bir bahçe yaşamıştı; mevsimlerle beraber hareket etmiş ve onlarda sevinç bulmuştu. Her yer çepçevre harabeydi ve daha köklü bir biçimde olmak üzere, her yer çepçevre değişiyor, gelişim ve yaratış döngülerinin kısalığını hatırlatıyordu. Ama o asıl esrarın hayatta ve insanda olduğunu sezmiş ve dine benzer bir tutumla bunun önceliğini göstermişti. Hayatının en gözü pek ve dindarca yanı, ölme şekliydi: En sonda bile hayatın ötesinde olana değil, hayatın kendisine öncelik vermişti."
Sayfa 126 - Jack'in BahçesiKitabı okudu
·
9 görüntüleme
Sea