Evet herkes her şeyden mağdur bu hayatta. Kimi yaşadığı zamandan kimi yaşanmamış olanlardan.. Peki ya savaş mağdurları? Onlara verilecek bir tek cevabın olmadığı şu dünyada yaşamaktan bu denli uzaklaşmaktayım . Kendi boşluğumda kendimden arta kalan yanlarımla içimi avutmak-tayım.. içim ki bir ananın yüreğinde, bir eşin kocasından ayrı yaşamaya dayanamayan gözlerinde.. ve daha nicelerinde...
Konuşmak basitçe görünen bir davranış şeklidir, oysaki konuştuklarını yaşamak davranışın şekil almış en derin halidir... işte bu derinlik daha doğmadan yazılır bizim kimsesizliğimize. Doğmak ne acı bir kelime kimi zaman annesizce kimi zaman hiçliğine ..yaşıyoruz bizde işte sessizce..
Ama savaşın yıkmadığı bir şeyi gördüm ben bu işleyişte.. Sevgi AşK ve Sonsuzluk .. Yapma be hep sıradan şeyler gibi geliyor dersiniz belki ama inanın bir kadının sevişi, bir ananın içinin titreyişi her şeyi unutturacak cinsten olmasa da yaşamayı devam ettirecek türdendi..
Ki; kadını bi defa sevdin mi işte orada bin defa kaldın demektir. Tıpkı Suvankul'un o içten sevmeleri gibi.. "Bundan sonra her yerde beraber olacağız, tek vücut olacağız, canım benim, küçük boz torgayım, sevgilim.." Canım deriz candan öte severiz... ve her anımızı bu sevmelere şahit ederiz.. "Ey güneş bak bu benim karımdır! Ne kadar güzel değil mi? Yüz görümlülüğü olsun diye ışınlarını gönder,sıcaklığını aydınlığını ver!.."
Tam güzel şeyler olacakken savaş meydanına çıkıyor her bir zebaniler. Ellerinde kılıç ,mızrak , yüreklerinde acımasızca yatan kin ve nefret dolusu ölü sevici.. Karşılarındaysa bi dünya geride kalan her ne varsa götürmek adına. Kiminin çocuğunu babasından, kiminin eşini kocasından ama nedense hep dönüşü olmadan.. Sonra sonra kalan bir toprak ve ananın yakarışına yansıyan aynasından.. Tutma yüzümüze o aynayı toprak ana bu insanlar kendi yüzlerini unutalı çok zaman oldu. Baktıkları beden imgesi ruhlarının aynasından sıyrılmış durumda...
Trenler vagon sesi kulakların vazgeçilmez sancısı ve vedaların en güzel sevdalısı.. "ben bunca yıl sonra hala, zaman zaman o trenin o gürültü ile geçişini duyar gibi olurum, vagon tekerleklerinin çıkardığı o takırtılar kulaklarımda yankılanır durur." (ben de halen o vedayı unutamam sen yine de hep gel beklerim ben seni iki trenin arasında.. )
"Söyle bana Toprak ana, gerçeği söyle: İnsanlar savaşmadan yaşayamazlar mı?" Soruyorum savaşmadan yaşanılamaz mı? Neyin gereği neyin tatminidir bu savaş, Adı barış olan bir şeyi sevmek yaşatmak varken neden savaş ..? Buna binlerce cevap sıralayan insanlar her biri aslında savaşın en büyük hayran kitlesini oluşturan takım belki de . "İşin en korkunç yanı çocukların niçin aç kaldıkları?" her doğan ölümlü aslında çocuktu bir bakıma doğmadan yaşamak adına. ve her çocukta günahsız gelirken bu boş sayfalara kalem dağıtır mürekkebini yaşanacak olanlara. Kimini savaşın ortasına, kimini ana sütünün yanına.Hele bir çocuk var ki anasından koparken anasız kalmanın acısıyla. ve o çocuğun bir sözü hiç unutulmaz bir satır olarak kalır benim ruhumda.
"Artık hiç düşmem büyükanne diye cevap verdi bana. Düşmek nasıl oluyormuş anlamak istedim, şimdiye kadar hiç düşmedim de.."
Herkes anlamıştır düşmek nasıl olur diye kendi adına.kimileri kuyuya kimileri kuyu diye içinde sakladıklarına.. Düşünce elinizden tutacak bir can bulmanız adına..
"Savaş kanlı çizmeleriyle insanları kırk yıl çiğneyip ezebilir, onları öldürebilir, her şeyi yakıp yıkabilirdi ama, insan denen varlığa baş eğdiremez, değerini düşürüp onu gerçek anlamda mağlup edemezdi."
İNSAN KALMAK BİR AYRICALIKSA AYRICALIKLARLA KALIN BU HAYATTA NE DE OLSA SAVAŞ HEP YAKAMIZDA.."