Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Eyâz
—Eyâz; Gazneli Sultan Mahmud'un en gözde vezirlerindendir. Mevlânâ, bu vezirle ilgili şöyle bir hikâye anlatır: Gazneli Sultan Mahmud, bir av esnasında yorulup bir Türkmen köyüne gider. Çok susamıştır. Bir kapıyı çalar. Çıkan delikanlıdan su ister. Delikanlı sultanı tanımış, terli olduğunu görmüş, soğuk su içip hasta olmasından korktuğundan, Sultan'a evde su olmadığını; babasının, yakındaki suyu çok güzel olan pınardan su getirmeye gittiğini ve gelmek üzere olduğunu söyler. Bir müddet geçtikten sonra, delikanlı eve girip suyu getirir. Bunu gören Sultan, "Hani baban su getirecekti, hâlbuki sen suyu evden getirdin” dedi. O da sultan çok terli olduğundan terinin soğuması için böyle yaptığını söyler. Bu köy delikanlısının aklına ve tedbirine hayran olan Sultan, annesini razı ederek delikanlıyı alıp saraya götürür. Eyâz'ın Üzerinde posttan ibaret bir elbisesi, bir de ayağındaki bir çift çarıktan başka bir şeyi yoktur. Sultan bu küçük delikanlıya çok güzel elbiseler giydirerek onu kendine nedim ve dost yapar. Eyaz, aslını unutup gururlanmamak  için, üzerinden çıkardığı eski deri abasını ve çarıklarını atmayıp kendisine verilen odalardan birine koyar ve kapısına da büyük bir kilit asar. Her gün o odaya girer ve onlara bakıp, "Ey Eyâz! Bunlar senin postun ve çarıklarındır. Eski halini unutup da Sultan'ın verdiği elbiselere ve geldiğin makama bakarak gururlanma!” der. O'nun bu odayı kilitlemesi ve kimseyi oraya sokmaması, zaten kendisini kıskanan Sultan'ın diğer vezirlerini şüphelendirir. Vezirlerden birisi Sultan'a giderek, Eyaz'ın kilitli bir odada hazine sakladığını haber verir. Sultan da şüphelenmemekle beraber Eyâz'ın masumluğunu ve vezirlerin haksızlıklarını ortaya çıkarmak için o vezire, "Gidin o kilidi kırın ve hazineyi bana getirin. O nankör nasıl bizden gizli iş yapar? Bizim verdiğimiz altın, gümüş ve mücevherleri, nasıl bizden saklar?” diyerek emir verir. Vezir, yanına epeyce adam alarak odaya gider ve kilidini kırıp içeri girerler. Odada eski bir post ve bir çift çarıktan başka bir şey bulamayınca çok şaşırırlar. Nihâyet, hazine odanın altında gizlidir diye odayı kazmalarla delik deşik ederler. Hiçbir şey bulamayan müfteriler mahcub ve rezil bir şekilde Sultan'ın yanına çıkarlar. Sultan onlara "Hani altınlar, nerede mücevher torbaları?” diye sorunca, onlar "Ey cihan padişahı! Kanımızı döksen sana helaldir. Canımızı bağışlarsan bu da bir nimetin olur. Ne layık görürsen onu yap.” diye feryad ettiler. Sultan da "Bu kötülük bana değil, Eyâz'adır. O kendi hakkını ister alsın, ister bağışlasın” der. Eyaz çağrılıp bu durum kendisine anlatılır ve kararın kendisine ait olduğu bildirilir.  Sultan Eyâz'a, kendisine güvendiğini; fakat vezirlerin küstahlık edip onu hırsız saydıklarını; şimdi de onların ister cezalandırılmalarını isterse affedilmelerini isteyebileceğini söyler. Eyâz da, "Sultanım ferman senindir; güneş varken yıldızlar görünmez. Ben kimim ki senin yanında emir vereyim. "der. Bu sözden sonra Eyâz'ı ve diğer vezirleri ikinci kez imtihana tabi tutar. Eyâz'ın imtihanı kazanıp diğer vezirlerin imtihanı kaybetmesi üzerine Sultan celladı çağırıp bu vezirlerin boynunun vurulmasım emreder. Bunun üzerine yerinden fırlayarak tahtın önüne gelen Eyâz, Sultan'a saygı ile selam verip şöyle yalvarır: "Sultanım! Senin gibi yüce bir sultana gökyüzü bile hayrandır. Ey kerem sahibi! Bütün cihanın lütuf ve ihsanları senin keremin karşısında mahvolur. Sen onların canlarını bağışla, huzurundan da kovma. Yüzünü görene acı ayrılık acısını onlardan uzaklaştır.” diyerek kendisine haksızlık edenlerin affını ister. Bu hikâye Mesnevînin beşinci cildinde geçmektedir. Krş.: Feridüddîn Attâr, Mantıku't-Tayr, çev. Abdülbâkî Gölpınarlı, İstanbul 1990-91, C1, s.92-93 ; C2, s. 27,44-5,86-87,112-13,150  
Sayfa 349 - İnsan yayınlarıKitabı okudu
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.