Kitabi okurken sanki yazı değil kendi içinden,
iç aleminden kopan kayıp hayallerin,
kendine bile söylemeye çekindiğin,
önüne serilse kendin bile şaşıracağın fikirlerin, düşüncelerin,
hayallerin film şeritleri haline getirilmişte, sanki bu şeritler insafsız, yokluktan anlamayan Sinemacı Şerif Efendi'ye verilmiş ve senin de onun sinemasına girecek paran yokmuş ta Şerif'in insafa gelmesini buruk bir yüzle bekliyor gibi bekliyorsun kitabın öbür sayfasına geçmeyi ...
Gözlerini kapıya dikmiş hiç kıpırdamadan, kapı aralığından sıra halinde dizilmiş sandalyeler takılır ya gözlerine ve sen sanki
filmin tamamı o sandalyaye sinmiş gibi ona dalarsın ve boşlukta asılı kalır bakışların..
En heyecanlı yerlerini görüyormuş gibi curk curk yutkunup tamamını film halinde seyretmek için yanıp tutuştuğun film gibi bir kitap.
Hani bazı anlar yaşar ya, ya da hisseder ya insan ama bunu zihnin bir oyunu mu olduğunu yoksa gördüğü bir düşten bir parça mı olduğunu, gerçeğin ta kendisi mi olduğunu kestirmez ya işte öyle bir tat bırakan kayıp hayallerle dolu bir kitap bu kitap..
Heba adli kitabında geçtiği gibi
"Gerçek fazlasıyla hissedildiğinde insana her vakit gerçek değilmiş gibi gelir." Sanırım Hasan Ali'de tekrarın tekrarından oluşuyor. Hayat bile tekrarın tekrarından oluşuyorsa, buna da şaşmamak lazım...
Herkesin kendine ait kayıp bir hikaye bulacağı bir kitap. Çok fazla yazacak şey bulamıyorum zihnim çok karışık kelimelerim kayıp..