Daha evvel hiç okumadığım ve tesadüfen pek de burun kıvırarak okumaya başladığım kitabın henüz birkaç sayfasına gelmeden zihnimde bir kanaate vardım ve uzunca bir incelemeyi hak ettiğini düşündüm. Kitabı ben e kitap olarak okudum ama iletişim yayınlarından çıkan 3. Baskıya aitti. Alıntılarımdan da belli olduğu gibi kitabı çok beğendim. Gündüz Vassaf’ın hemen hemen her şeye temas ettiği Cehenneme Övgü’sü hangi tür kapsamına girer bilemem ama felsefe,psikoloji,anı,anlatı … gibi birçok türün karışımını hissediyorsunuz okurken.
Genelde felsefe ve sosyoloji kitaplarının temel sorunu ağır ilerlemeleri,yer yer durağanlaşan anlatımlarıyla okuru zorlamalarıdır.İşte Gündüz Vassaf da bu olumsuzluklar yok aksine anlattığı meselelerin derinliğine tezad oldukça duru ve akışkan bir üslup bizi içine çekiyor.Bir de bu tür eserleri hep yabancı yazarlardan okumaya alışıksanız benim gibi örneklerin bizim toplumumuza uymadığı hissine kapılıp kitaptan soğuyanlardansanız bu eserde işte evet biz böyleyiz dedirten zaman zaman yerel zaman zaman evrensel örneklerle bezeli çok içten bir anlatımla karı karşıyasınız.Eserin üslubuna dair benim fikirlerim bu kadar ama içerikle alakalı daha detaylı bilgi vermek istiyorum.
Kitap bir önsöz ve yirmi bölümden oluşuyor. Her bölüm isimlerinden de anlaşıldığı üzre totaliter toplumlardaki farklı noktalara temas eden anabaşlık ve kendi içinde alt başlıklardan oluşmuş.
Önsözde Vassaf:BEN başlığı altında şu içten girişi yapıyor:
BEN Ufaktım. Yaşadığım bir şeye yetişkinlerin inanmadığını, annemin de yanılabileceğini fark edince çok şaşırdım. Kendimi tutamayıp uzun süre güldüğümü hatırlıyorum. Dokuz yaşındayken insandan korktum. Annemle oturduğumuz evin kapalı kepenklerinin arkasından gizlice gözetlediğimiz 50-60 kişi evimize saldırıp saldırmamaya karar veremiyordu. Neyse ki o gün öğretmenimizin sınıfta hepimize bellettiği “Kıbrıs Türktür” ibaresini bahçede duran otomobilimizin üstüne beyaz tebeşirle yazmıştım. Gittiler. Başka yerleri yağmaladılar. Yatılı okula gittikten birkaç ay sonra kedimin öldüğünü öğrenince anladım yalnızlıktan, sevgisizlikten ölünebileceğini.
Sonraki kısımların başlıkları ise şu şekilde:
I.Geceye Övgü,
II. Özgürlük Cehennemdir
III. Sözcük Mahpusları
IV. 20. Yüzyıl Delileri Artık Özgür Değiller
V. Burada Yer, Şurada da Uyuruz
VI. Kahramanlar Totaliterdir
VII. Enformanyaklık
VIII. Senin Cinsiyetin Ne
IX. Seçmeme Özgürlüğü
X. Hainleri Savunmaya Dair
XI. Ölüm Unutkanlığı
XII. Sanatçıdan Sakının
XIII. Yaşasın Anlaşmazlık
XIV. Hayata Karşı Amaçlar
XV. “Zıp, Sen Öldün”
XVI. Homo Sapiens Blues
XVII. Müjde! Çocuğumuz Oldu
XVIII. Şu Sihirli An
XIX. Ah, Minel Aşk!
XX. “Sarhoş Olun”
Başlıkların ortak paydası esasen şu:Totaliter toplumlarda özgürlük sandığımız kavramların ne kadar özgürlük olduğu,tanımlamalarımızın nasıl neye göre oluştuğu,cinsiyet seçimimizin,evliliğin,sınıfsal ayrımların,sanatın,siyasetin ve dahi toplumdaki her şeyin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ve irademizi nasıl kullanmaz halde olduğumuzun altını çiziyor.içerikle alakalı hem merak ve ilgi uyandırmak hem de bilgi vermek adına birkaç alıntı yapacağım:
Aşkı yaşarken geliştirilen ifadeler ve jestler giderek yoğunluğunu ve içtenliğini yitirir; sonunda ilişki biter. “Sensiz yaşayamam” sözleri, sevgililerden biri ayrılmak istediğinde diğerinden gelen umutsuz bir çağrıdan başka bir şey değildir artık. Aşkın bu denli çabuk tüketilmesi, hatta herhangi bir şekilde tüketilmesi için hiçbir sebep yok aslında. Burada sorgulanması gereken kafamızdaki aşk kavramıdır, aşkın buyurduğu özel dil ve adetler yüzünden birbirimize karşı takındığımız tavırdır. Aşka öyle bir üniforma giydirmiş, onu öyle totaliter bir biçimde tanımlamışız ki âşık olma süreci anlık bir şey olup çıkmış.(minel aşk bölümünden)
'Anlar yoktur. Zaman var (mı) dır? Sonsuza dek hızla akıp giden yaşam vardır. Yaşam sürüp gider...gider...gider. Yaşam sürer. Biz de sürüp gideriz. Bir şeyler her zaman sürüp gitmiştir ve bir şeyler daima sürüp gidecektir.(o sihirli, an bölümünden)
Biz totaliteriz, çünkü insan türü olarak yaşam anlayışımız sevgi ve barışa değil, güç ve egemenliğe dayalı. Öteki türler üzerinde gücümüz var. Hayvanları evcilleştiriyoruz. Sirklere ve hayvanat bahçelerine kapatıyoruz onları. Bitkileri botanik bahçelerine koyuyor, evlerimizin ta içine hayvanlarla bitkileri alıyoruz.(homo sapıens blues bölümünden)