Dünyada neden savaşların oluğunu ve bu
gezegenin, güzelliklerin yanında kötülüklerle de dolu bir sahne olduğunu herkes düşünmüştür;
sebebini sorgulamıştır. Aslında cevap basittir.
İnsan, gücü ele geçirip hükmetmek ister. Çünkü böylece daha fazlasına sahip olacaktır.
Halbuki hiçbir kişinin, diğer bir kişiye
hükmetmeye hakkı yoktur. Bu durumda hükmedilen kişi köledir. Köleliğin
temel tanımı budur. O takdirde, hükmeden kişi
veya kişilere de “efendi” denir.Gücü elinde bulunduranlar, güçsüz olanlara haksızlık eder. Tarih, bunu defalarca kez kanıtlamıştır. Devletler milletlere, şirketler çalışanlara, güçlüler güçsüzlere… Fakat bir kişi veya topluluk, diğer bir kişi veya topluluğun insafına bırakılamaz. İnsanın insana
tahakkümü adil değildir. İşte bu gerçek, 1789’daki Fransız ihtilalini besleyen ana motivasyondu. Fransa’daki monarşinin yıkılmasından sonra, sıra diğer krallara gelmişti. Bu süreç birinci dünya savaşına
kadar devam etti. Dönemin krallıkları birer birer yıkıldı. Peki onların yerlerine ne geldi?“Demokrasi” adıyla maskelenen yeni bir krallık sistemi… Bu sefer tek fark; toplumlar, köleliğinden kurtulmak
için bir asır mücadele ettikleri krallarını, artıkkendi elleriyle seçiyorlardı. Ve böylece
kendilerini özgür sanmaya başladılar. Ama tam tersine kölelik daha kronik bir hale gelmişti.
Çünkü artık köle olduklarının bile farkında
değillerdi.Devlet, topluma hizmet etmekle görevli bir kurumlar şebekesidir. İdeal bir düzende, bu kurumların idarecileri, sadece o kurumların idarecileridir; halkın idarecisi değildir. Görevleri halka hizmet etmektir; hükmetmek asla olmamalıdır. Aksi takdirde, rejimlerin adına ne derseniz deyin, başlarındaki kişi, sonuç itibariyle kraldır. Yani efendiler hiyerarşisindeki “büyük efendi”. Vatandaşlar ise köle…