Evet hikâyeye daha çok uyuyor bence de ama ucundan hikâye, uzun hikâye (novella) diyebilirim çünkü romana çok benzeyen özellikleri var (gerek karakter yoğunluğu gerekse uzunluğu). Bence roman olmasına mani olan en önemli şey derinliği, biraz daha derinliği olsa o zaman roman olabilirdi.
Doğrudur, Kutlu modernizmi çok sevmiyor, tavrını daha çok gelenekselden yana koyuyor. Kültürümüze de romanın girişi epey geçtir bildiğiniz gibi. O zamana kadar bizde yaygın olan şifahi kültür, sözlü yalın anlatımdır. Maniler, türküler, fıkralar, vs. halk arasında yaygındır. M.Kutlu da halk öykülerini halk ağzıyla anlatmayı seviyor. Hatta bir söyleşisinde, kahvede oturarak hikâyeler yazdığını, arkadaki o seslerin de hikâyelerini besleyen doğal bir fon olduğunu, eğer çok okunuyorsa da bunu hikâyelerin samimi olmasına borçlu olduğunu söylüyor.
Bir de bu öykü özelinde Kutlu'nun öykülerinde de yaptığı genel çözümlemelerdendir; karakterleri sonunda tekrardan başlayacaksa, genelde öze döner, toprağa döner, köyden yeni bir hayata yeniden başlayarak tutunur. Bu çözümlemeler de, tarım kültürü, mahalle ruhu, iktisat-kanaat ekonomisi ve sakin şehir anlayışını savunan Kutlu görüş ve felsefesini oldukça destekler niteliktedir.
Teşekkürler katkınız için, umarım cevabım okumanızı tamamlayıcı nitelikte olmuştur :)