Gönderi

Ah Kader ah
En önde yürüyen mangada uzun boylu bir nefer uzandı, sararmaya başlayan kayısı ağacından beş on tane kopardı. Ben geriden bunu gördüm. Aslında pek büyük bir kabahat olmayan bu iş ses çıkarılmazsa bir kıtanın derhal intizamını bozmaya kafidir. Diğer neferler de aynı şeyi tekrara kalkarlarsa bir anda bölük dağılabilir. Derhal atımı mahmuzladım, kayısıları alan neferin yanına ulaştım. : -At o elindekileri kayısıları yere! Nefer bir kaç kayısı attı, fakat elinde daha bir kaç tane sakladığı belli. -Hepsini, hepsini at! Nefer bir kaç tane daha attı. -Hepsini atacaksın diyorum sana! Diyerek atımı üzerine sürdüğümü ve kayısıların hepsini atmaktan başka çare kalmadığını gören nefer artık herşeyi göze aldı, elinde son kalan iki kayısıyı birden ağzına attı ve: -Artık ne yaparsan yap der gibi bir tavır ile bana doğru dönerek hızlı hızlı çiğnemeye başladı, bu çok komik duruma kendim de gayriihriyari gülmekle beraber başçavuşa da şu emri verdim : -Başçavuş! Bu neferin çantasına ceza olarak iki okka daha yük ilave edeceksin. Emrim yapıldı ve nefer iki kayısı pahasına iki gün iki okka fazla yük taşıdı. Bu müthiş sebze ve meyva ihtiyacını bilhassa Sakarya'ya çekildikten sonra biz de korkunç surette hissetmiştik. Geriden et, ekmek ve diğer erzak oldukça bol geldiği halde sebze ve meyva gönderilemiyordu. Daha doğrusu o vakitler bu mübarekler bizzat Ankara'da dahi çok az bulunuyordu. Bu ihtiyaç arasında İzmir'li bir subay arkadaşımın sık sık şu temennisini bir türlü unutamam. -Allahım üzümden, kavun karpuzdan vazgeçtim fakat ne olur ki iki tane kırmızı domates gönder...
Sayfa 168 - Kamer YayınlarıKitabı okudu
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.