Vronskiy sakin sakin içinde kabaran öfkeyi bastırmaya çalışarak:
-Ben hiçbir zaman övünmem, hiçbir zaman da yalan söylemem, -dedi. -Çok yazık, eğer sen saygı duymuyorsan..
-Saygıyı, sevginin olması gereken yerdeki boşluğu saklamak için uydurmuşlar. Yok eğer artık beni sevmiyorsan en iyi en dürüst yol bunu söylemektir.
Vronskiy sandalyeden kalkarak:
-Yo, artık dayanılmaz hale geliyor bu durum! -diye bağırdı. Ve Anna'nın önünde dikilip ağır ağır şöyle dedi. -Neden benim sabrımı sınıyorsun? -Bunu, sanki daha pek çok şey söyleyebilirmiş gibi söylemişti, ama kendini tuttu. -Sabrın da bir sınır var.
Anna Vronskiy'in yüzündeki, özellikle de sert, tehditkar bakışlarındaki apaçık nefret ifadesine korkuyla bakarak:
-Ne demek istiyorsunuz? -diye bağırdı.
Vronkiy tam:
-Demek istediğim şu...-diye konuşmaya başlamıştı, ama durdu. -Ben de sizin benden ne istediğinizi sormalıyım.
Vronskiy'in sözünü yarım bırakarak ne demek istediğini anlamış olan Anna:
-Ben ne isteyebilirim?Düşündüğünüz gibi beni terk etmemenizden başka ne isteyebilirim? -dedi. -Ama ben bunu istemiyorum, bu ikinci sırada kalıyor. Ben sevgi istiyorum, oysa sevgi yok. Demek ki her şey bitti!