Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Alman feylesof Hinrich der ki “rüyalarım beni uyanık tutar”. Hinrich feylesoftur ama aynı zaman da gazeteci ve öğretmendir. Bunu yanı sıra çocuklara yönelik şarkılar besteleyen bir sanatkardır. Pedagoji ağırlıklı bir zanaat icra eden birinin “rüyalarım beni uyanık tutar” tespitine hem pedogojik, hem de sosyolojik olarak dikkate almak gerekir. “Uyku yarı ölüm hali” olduğuna göre, diğer yarısı uyku olmayan halidir. Rüyaları daha hareketli ve sürekleyici olan uykular beynin yüksek düzeyde çalıştığını ve vücudun refleksleri dinç olduğunu gösterir. İnsan uyku halinde olmadığı vakit rüya yerine düş görüyor ve düşünü düşünceye dönüşmesi için bilgilerini ve bilgi edindiklerini kodlamaya çalışıyor. İnsan için geçerli olan toplumlar için de geçerlidir. Toplumunun da uyku ve uyku olmayan hali vardır. Tek bir farkla; toplumlar insanlarda olduğu gibi uyku ve uyku olmayan hallerini belirleyen saatlere bölünmemiştir. Bunun dışında aşağı yukarı insanda zuhur eden, toplumda da etki ve tesir bakımından da aynı derecede zuhur eder. Dolayısıyla toplum uyku halinde, yani yarı ölü halinde, olsada onun bilinçaltını hareketli ve vücut reflekslerini dinç tutacak rüyalara; uyanık olduğu vakitlerde keşiflere yol verecek düşüncelere yani düşlere ihtiyaç duyar. Bilinçaltı manipülasyonu olan simülasyonlar insana iradesinin dışında çok şey yaptırır. Telegram üzerinden zihin kontrolü, zihin işkenceleri, hipnozlar ve buna benzer uygulamalar modern topluma dönük radyolar, televizyonlar ve postmodern dönemde internet araçlar üzerinden toplumu yönlendirme, dönüştürme, pasifize etme faaliyetlerine şahit oluyoruz. Bu tür manipülatif girişimlere en çok kendi rüyasını görmeyen, göremeyen; rüya görmesini sağlamayan idarelerin yönetimi altında olan toplumlar açık. Bir millet kendi rüyasını uyku halinde, kendi düşünü uyanık halinde görmeye başladığında dünyayı simülasyon yumağına dönüştüren algı merkezlerin saldırısına uğrar. Millet tekrar kendi rüyasını, kendi düşünü nasıl görmeye başlayacaktır? Gördüklerimizi hatırlatacack emareler vardır. O emareleri bize zincirleme içerisinde açıklayan akıl ve algı yetisi vardır. İşte onlar bu emareleri çözen kişilerin ortaya koydukları anlatımlarıdır. Zamanla birlikte bu anlatımlar bir milletin ruh yurdundan salınan elçilerdir. O elçilerin toplayıp ortaya koydukları yansımalar bugünün diliyle tarif edecek olursak en uygunu mitolojidir. Mitoloji bir milleti uykuda diri, uyanık halinde dinç tutar. Bilinçaltımıza, algımıza sirayet etmeye çalışan manipülatif simülasyonlara karşı milli mukavemeti oluşturur. Turukkuların Hayaleti – Alparslan’ın Rüyası Sanatçı-Yazar Ahmet Şafak’ın kaleminden çıkan son polisiye romanı “Turukkuların Hayaleti” adını taşımakta. Konusu “Aşk Filminde Cinayet” alt başlığı ile ifade edilmekte. Ahmet Şafak’ın her romanı düzenlidir. Anlamlar ve idealler düzeni. Vasat meselelerin gölgesinde iki kişinin aşkını anlatabilirdi ve yüksek tiraj vaat eden sansasyonel bir son ile simülasyon eserler yazabilirdi. Lakin o anlamın ve idealin himayesinde aşkı anlatarak uyku halinde olan millete kendi rüyasını, uyanık olan millete kendi düşünü anlatmayı tercih etti. “Turukkuların Hayaleti” romanında ifade ettiği gibi: “Yıkıldığım yerden kalkacak gücü her zaman kendimde bulurum. Çünkü hayal kurmaktan vazgeçmem. Bir hayalperesti hiçbir güç durduramaz. İnanarak çalışan, hatalarını görerek yeni adımlar atmaktan çekinmeyen kabiliyet sahiplerini hayat eninde sonunda mükafatlandırır.” Uyuyanda, uyumayanda eninde sonunda ölecektir. Ölümlü bir dünyada gününü gün etmek var iken neden toplumun rüyalarıyla, düşleriyle meşgul olunur? Yine kitapta geçen ifadeyle “devler dururken karıncalarla yürüyen bir şövalye” olmak ne kazandırıyor? Bu soruların cevabı kişi kendi yaşantısında bulmalıdır. Bu soruların cevabını bulabilecek olanlar, yine kitapta geçen bir örnekle ifade edecek olursak “halıda, bir milletin içtimai şifrelerini bulabilme” marifetine nail olabileceklerdir. Milletçe milli ve sahi hayaletlere ihtiyacımız var. Diyeceksiniz ki gerçekçiliğin hüküm sürdüğü bir devirde hayalet gibi varsayılan varlıkların ihtiyacını duymak akıl dışı değil midir? Gözümüzün önüne serilen perdeyi delebilmenin tek yolu kendi hayaletlerimize sarılmaktır! Çivi çiviyi söker demiş atalarımız. Onların simülasyonlarına karşı biz kendi hayaletlerimizle ortaya çıkmalıyız! Bunu Atsız Bozkurtlar, Deli Kurt ve özellikle de “Ruh Adam” isimli romanlarıyla yapmaya çalışmıştır. “Ruh Adam” isimli romanıyla milletimizin hayaletini ete kemiğe büründürmüştür. Mitolojimiz sanıldığından daha zengin ve erdem doğurucu. Başka mitolojilerde entrika, hırs, haset, gayrı ahlaki ilişkiler ve daha nice erdemli olmayan davranışlar hakim unsur iken Türk mitolojisinde adalet, asalet ve celadet hakim unsurdur. Ziya Gökalp “Fertte zihin ne ise, cemiyette de medeniyet odur. Fertte seciye ne ise, cemiyette de hars odur.” der. Bu tarife uygun düşer mi bilmiyorum ama Ahmet Şafak’ın “Turukkuların Hayaleti” fertte zihin, cemiyette de medeniyettir. “Alparslan’ın Rüyası” ise fertte seciye, cemiyette de harstır. “Halıda, bir milletin içtimai şifrelerini bulabilmek” ne ise Ahmet Şafak “romanlarında da, bir milletin içtimai şifrelerini bulabilmek” aynı marifete tabidir. Yılgınlık yok; Kozmopolitlerin renkli dünyasından çıkan simülasyonlar, tarihimizin bilinçaltını yurt edinen milli hayaletlerimizden ürker. 03 Ekim 2018 / Frankfurt-Main
Turukkuların Hayaleti
Turukkuların HayaletiAhmet Şafak · Küsena Yayınları · 201839 okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.