Gönderi

Biraz önce, Ekim Devrimi'nin güçlü bir slogan eşliğinde yürütüldüğünden bahsetmiştik: "Fabrika İşçinin, Toprak Köylünün". Emekçi halk, bu slogana kayıtsız şartsız, çok açık bir anlam yüklemişti; yani, devrim tüm endüstriyel ekonomiyi doğrudan işçilerin denetimine, toprak ve tarımı da köylülerin denetimine verecekti. Bu sloganlardaki adalet ruhu ve kendiliğinden eylemlilik, kitlelerin en etkin bölümünü devrimden hemen sonraki gün yaşamı bu sloganlar temelinde düzenlemeye hazır hale getirmişti. Pek çok şehirde, sendikalar ve fabrika komiteleri fabrikaların yönetimini ve ürün üzerindeki denetimi ele ge­çirmiş, mal sahiplerinden kurtulmuş ve fiyatları kendileri belirlemeye başlamışlardı. Ancak tüm bu girişimler, çoktan devlet haline gelmiş olan Komünist Parti'nin demir disipliniyle karşılaşıyordu. Devrimci kitleyle omuz omuza yürüyen ve onların en radikal, sık sık da anarşist sloganlarını sahiplenen Komünist Parti, koalisyon hükümeti devrilir devrilmez, ansızın eylemliliklerinin yönünü değiştirerek iktidara geldi. Ekim sloganlarının içeriğini oluşturan her şeyle beraber emekçi halkın kitle hareketi olan devrim, bu noktadan itibaren parti için sona ermişti. İşçi sınıfının asıl düşmanı olan sanayi ve tarım burjuvazisi yenilmişti. Kapitalist rejime yönelik mücadele ve yıkım dönemi sona ermişti; başlayan yeni dönem komünist, proleter inşa dönemiydi. Bu noktadan itibaren devrim ancak devlet organları tarafından yürütülebilecekti. İşçiler sokakların, fabrikaların ve atölyelerin efendileri iken ve yeni iktidarı göremeyen köylüler kendi yaşamlarını bağımsızca dü­zenlemeye çalışırlarken, ülkenin içinde bulunduğu koşullardan tehli­keli sonuçlar çıkabilirdi, işçi ve köylüler, partinin devlet aygıtlarında­ki rolünü altüst edebilirlerdi. Bütün bunlar mümkün olabilen her araç­la, gerektiğinde devlet terörüne varan yöntemlerle durdurulmalıydı. Komünist Parti'nin iktidarı ele geçirdiği dönemdeki geriye dönüş işte böylesine keskindi. Bu noktadan itibaren, Parti, işçi ve köylü kitlelerinin tüm sosyalist etkinliklerine karşı inatla tepki gösterdi. Açıkça görülüyordu ki; devrimin bu şekilde geriye dönüşü ve devrimin devamı adına yapılan bü­rokratik müdahaleler, varlığını ve bulunduğu konumu emekçi halk kitlelerine borçlu olan bir parti tarafından atılan alçakça ve küstahça adımlardı. Bu açıkça sahtekârlık ve zorla el koyma anlamına geliyor­du. Ancak, devrimde üstlendiğı rolün temel mantığından dolayı, Komünist Parti zaten başka biçimde hareket edemezdi. Ülke üzerinde diktatörlük ve hükümranlık kurmanın yollarını devrimde arayan her­hangi bir başka parti de aynı şekilde hareket ederdi. Ekim'den önce devrimi yönetmenin yollarını arayanlar Sosyal Demokratların sağ kanadıydı -Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler-. Bolşeviklerle onlar arasındaki fark, bu grupların kendi iktidarlarını örgütleyememeleri, kitleleri peşlerinden sürükleyememeleriydi.
Sayfa 34
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.